Lübnan'ın Osmanlı Mirası Sayda - Lübnan
19.10.2016 - 20.10.2016
Şehrin gezilecek yerlerinin başında eski çarşı geliyor. Taş duvarlar içerisinde ki bu dükkanlar sizi dışarının sıcağından da koruyor. Bu çarşının geçmişi 400 yıl önceye, Osmanlıya kadar uzanıyor. İçerisinde günümüzde pek göremeyeceğimiz el sanatlarını, ustaları icra ederken izleyebilirsiniz. Şehrin nüfusunun yüzde 70’ i müslüman. Selam verdiğimde ve İstanbul'dan geldiğimi söylediğimde yüzleri değişiyor. Pek anlaşamasak da arada söyledikleri türkçe kelimelerden iyi şeyler olduğunu anlıyorum. Kimi dedelerinin Filistinli olduğunu anlatmaya çalışıyor, kimi etraftaki hanları, dükkanları göstererek Osmanlı diyor. Milliyetçi biri olmamakla birlikte bu tarz sıcak karşılanmak insanın hoşuna gidiyor ama diğer taraftan 400 yıl kaldığımız bu topraklarda buranın insanlarıyla anlaşamamak, dahası sadece 50 yıllık manda yönetimi sonrası herkesin Fransızca konuştuğunu görmek biraz içinizi burkuyor.
Eski şehrin içerisinde kaybolmanız mümkün değil. Üst katlarda ikamet edenler olabiliyor ama zemin hizasındaki her yere girip çıkabilirsiniz. Bir selam vermeniz yeterli olacaktır. İnsanların güler yüzlü oluşları size cesaret verecek zaten. Yine yönünüzü denize verdiğinizde sol tarafta medreseyi bulacaksınız. Khan el Franj ya da kervansaray olarak da biliniyor. Fotoğraf çekmek ve soluklanmak için güzel bir yer.
Yürüyüşümüze devam edip sahile çıktığımızda, gözümüze çarpacak yegane güzellik Sayda Kalesi olacak. Kale haçlılar tarafından denizden gelecek tehlikelere karşı inşa edilmiş. Çok büyük bir kale olmadığını hemen göreceksiniz. Yirmi dakikada tamamı görülebilir. Giriş 2016 itibariyle yaklaşık 4 tl.
Gezilebilecek diğer bir nokta sabun müzesi. Giriş yaklaşık 10tl. Başka bir yerlerde nasıl yapıldığını görmediyseniz ilginç olabilir, ben pas geçiyorum.
Yemek için döner, tavuk ızgara bulabileceğiniz yaklaşık 10 tl'ye karnınızı doğurabileceğiniz yerlerin dışında, sahilde sıralanmış restoranlarda taze balık da yiyebilirsiniz. Beyrut’la kıyaslanmasa da bu restoranlarda da fiyatlar şehrin geri kalanına göre yüksek.
Beyrut'a son otobüs 2016 itibariyle akşam yedideydi. Kışa doğru daha erkene alınabileceğini dikkate alın derim. Burada kalınması durumunda taksilere yüksek bir tutar ödemek zorunda bakabilirsiniz. Fatima'yla birlikte ara sokaklara daldık, yerel esnafla sohbet ettik, eski şehrin meydanı sayılabilecek bir yerde kahvehanede çayımızı içtik. Fatima Lübnan'ı sevmekle birlikte buraya aşık olduğunu söylüyor. Gözlerindeki problemden dolayı erkenden dönmek zorunda kalıyor. Onu yolcu ettikten sonra ben gezime yalnız devam ediyorum.
Osmanlının izlerini her yerde görmek mümkün. Fazla turist görmeyen bu kentte baştan avrupalı zannediliyorum. Ancak biraz konuşmaya çalışınca insanlar İstanbul'dan geldiğimi duyunca farklı davranmaya başlıyorlar. Sanırım tüm Lübnan'da en sıcak karşılandığım yer.
Her tarafta nargile dükkanları ve nargile içenler. İlginç olanı yaşını iyice almış teyzeler bile ev aralarında nargilelerini tüttürüyorlar. Ekim ayı olmasına rağmen hava çok sıcak. Güneş altında daha fazla durmak zor geliyor. Öğlen yemeği için döner dükkanına giriyorum. İçerisindeki sarımsaklı sos olmasa "bizim döner" diyeceğim ama değil. Sosu biraz ağır ama farklı bir tat katıyor.
Geri kalan zamanımı kalede geçiriyorum. Hafta içi benden başka birkaç genç var. Kalenin üst surlarına çıkıp şehri izliyorum.Sol tarafta modern şehrin görünüşü ile sağ taraftaki eski çarşının yüzlerce yıllık surları iç içe geçiyor. Orta doğunun farklı bir havası var. Güzel diyemeyeceğim ama farklı, garip bir tat bırakıyor.
Biraz günümüze gelme zamanı. İnternet bulabileceğim bir alışveriş merkezine gidiyorum. Osmanlı kenti dediysem de Starbucks gelmiş, sağolsun bizi hiç bir yerde yalnız bırakmıyorlar.
Kahvemi içtikten sonra Beyrut'a geri dönüyorum. Yorgun olduğumdan geze için fazla takatım kalmadı. Hostelime dönüp dinlenmekten başka niyetim yok. Yarın Jounieh'ye gideceğim..
Posted by mesuttoker 13:12 Archived in Lebanon Tagged saida lebonan