A Travellerspoint blog

Kiev Gezi Notlarım

Kiev, Ukrayna

Lviv’den Kiev'e geçmek için uçak dahil pek çok seçeneğiniz var. Lviv hava alanı yurt içi uçuşlarda sadece Kiev'e uçuşlar için kullanılıyor. Aradaki mesafe yaklaşık 550 km. Ancak tren ve otobüs ile karşılaştırıldığında oldukça pahalı olduğundan yerel halk genellikle treni seçiyor.

IMG_5153.JPG

Ayrıca bakınız...

Lviv ile ilgili yazımız

Otobüsler konforlu sayılır, Polonya’dan yada Moldova'dan otobüs bulma ihtimaliniz bile mevcut. Ücret yazı tarihi itibariyle 10 dolar civarındaydı. Tren tüm eski Sovyet ülkelerinde ve günümüz Rusya'sında olduğu gibi oldukça sık kullanılan bir ulaşım aracı. Tren hatları ülkenin pek çok tarafına ulaşmakta. 6 kişilik yataklı vagonun 5 dolar olduğunu düşündüğümüzde ne kadar ucuz ve rahat bir ulaşım yolu olduğunu anlayabilirsiniz. Tatil dönemlerinde haftalar öncesinden biletler bitebiliyormuş.

Ben de tren yolculuğunu seçiyorum. Yalnız hem gündüz yolculuk yapabilmek hem de fazla zaman kaybetmemek için "intercity plus" denen biraz daha hızlı trenleri seçiyorum. Bu trenler Lviv-Kiev arasını 5 saatte alabiliyorlar. Hızlı trenden çok bizdeki ismiyle "hızlandırılmış trenler".

Tren biletlerini yolculuğu planlamaya başladığımda online olarak almıştım. Biletlerin çıktısını almama bilek gerek yokmuş. Lviv tren istasyonuna geldiğinizde latin alfabesiyle de yazan tabelalardan treninizin hangi perondan hareket edeceğinizi öğreniyorsunuz. Genelde trenler başka bir şehirden gelip bazen son durakları da Kiev olmayabiliyor. Biletleri alırken rotanın başlangıç ve bitiş isimlerinin farklı olmasına şaşırmayın.

İnternetten alırken gördüğüm oturma düzeni ile trene bindiğimde vagonun oturma düzeni birbirinden çok farklıydı. Kimseyle anlaşamam ve kiril alfabesiyle yapılan açıklamalar yüzünden ilk başlarda oldukça sıkıntılı anlar yaşadım ama sonradan üniversitede okuyan bir genç bana yardım etti. Vagonumuzda bu genç üniversiteli arkadaşın dışında Hollandalı ancak babası Mısırlı bir arkadaş daha vardı. Böylece saatlerce sürecek yolculuk biraz daha çekilebilir hale geldi.

Trenle yolculukların diğer güzel yanı şehir merkezlerine kadar gidebilmeniz. Genellikle eski yapılar olduğundan zamanında şehir dışında kalmalarına rağmen günümüzde şehir merkezinde bulunuyorlar. Kiev'de de böyle. Tren garından kaldığım hostele gelmem 5 dakika sürüyor.

Hostelim "Zhostel" diye bir yer. Şimdiye kadar bu kadar farklı milletten ve çeşitli yaş gruplarından kişilerle kaldığım bir yer hatırlamıyorum. 10 yaşında çocuklar da vardı, 60 yaşında amca da.  Yerel giysileriyle zenci arkadaşta, Chelsea’dan gelmiş havalı İngiliz de. Neyse zaten sadece geceleri yatmaya geldiğimden sorun etmedim.

Akşam üzeri geldiğim için yarın yapacaklarımı planlamak ve az da olsa nerede ne var diye dolaşmaya çıktım. Ilk izlenimim gerçekten büyük bir şehir olduğuydu. Moskova ya da St. Petersburg’a benzer bir havası var. Yollar caddelerle kare biçiminde kesiliyor, kaldırımlar çok geniş ve yürüyüşü engelleyici hiç bir şey yok. Dükkanlar oldukça lüks ve çok sade. Gözü rahatsız edebilecek hiç bir şey yok. Korna duyulmuyor, araçlar yayalara yol veriyor. Pek çok noktada trafiği kesmemek için alt geçitler yapılmış. Buralarda elbiseden ayakkabıya, kahveye, telefona kadar her şeyi bulabileceğiniz dükkanlar mevcut.

IMG_5143.JPG

Saatler ilerledikçe şehir aydınlanmaya başlıyor. Caddeler ışıl ışıl. Kahve içip oturabileceginiz mekanlar, barlar, lüks mağazalar ilk göze çarpan yerler. Yemekle aram pek iyi olmadığından her yerde yiyemeyenlerdenim. Merkezi bir yerde gözüme döner yazısı çarpıyor. Sahibiyle konuştuğumda Türkiye'deki Bursa Kebap Evi’ne bağlı olduklarını öğreniyorum. Fiyatlar Türkiye’ye göre bile pahalı. İskender ve kolaya 50 tl civarı ödüyorum. Ukrayna standartlarında en az 100-150 tl demek bu. Ama hakkını vermem gerekirse gerçekten çok güzeldi.

Yemekten sonra gezmeye devam edip, "Bağımsızlık Meydanı"na kadar yürüyorum. Etraf oldukça kalabalık. Herkes yollarda, restoranlarda. Havanın güzel oluşunun da etkisi var sanırım. Yarın sabah katılmayı düşündüğüm şehir gezisi de buradan başlıyor. 

Yol yorgunu olduğumdan fazla dolaşmadan Uber'le hostelime gitmeye karar veriyorum. Şoförler hiç ingilizce bilmeseler de sorun yaşamadım, uygulama üzerinden nereye gideceğimi seçiyorum birkaç dakika sonra araba geliyor. Selam verip geçiyorum. Şoförler zaten nereye gideceğimi uygulama üzerinden görüyorlar. Benim de onların da işi kolay oluyor. Gitmek istediğim yere vardığımda uygulama üzerindeki kart bilgilerim üzerinden gereken ücreti alıyorlar.

Ertesi gün erkenden kalkıp şehir turu yapılacak "Independant Square" denen Bağımsızlık Meydanı'na gidiyorum. Saat çok erken olduğundan kahvaltı edip, biraz etrafı gezerim diye düşünmüştüm. Ukraynalıların kahvaltı kültürü bizden çok farklı değil, genellikle kahve ve hamur işleri yiyecekleri alıp iş yerlerine giderken ya da iş yerlerinde yiyorlar. Bunun dışında sabahları sandviç yapan, donut satan ya da omlet-menemen benzeri şeyler satan yerler bulabilirsiniz. Ben bu gezi gününde sandviç yapan dükkana girip vejeteryan bir sandviç yiyorum. Güzel de kahveleri var. Kahve ile birlikte yaklaşık 2 dolar tutuyor, yani 7-8 lira.

Bağımsızlık Meydanı gerçekten devasa bir meydan, etrafında çeşitli devlet kurumları, oteller alışveriş merkezleri var. Büyük bir ana caddenin kesişme noktasında, trafik olabildiğince yer altına alınmış. Meydanın bir köşesinde oldukça büyük ve uzun bir anıt göze çarpıyor. Sovyetlerden bağımsızlığı kazandığı 1991 yılında yapılmış. Hemen önünde merdivenler ve fıskiyelerle süslü süs havuzları var. Yazın sıcağında çocukların oynamayı sevdikleri bir yer. 

IMG_5137.JPG

Saat 11 gibi bize ücretsiz şehir turu verecek arkadaşla buluşmaya gidiyorum. Turumuzda birisi  Lübnan asıllı ama Amerika'da yaşayan bir arkadaş, İngiliz bir çift,  Portekizli üç genç bayan arkadaş katılıyor. Rehberimiz  yaklaşık iki saat sürecek turla ile bilgiler veriyor. Rehberimizin dediğine göre sabah 11 ve öğleden sonra saat üçte olmak üzere günde iki tur düzenliyorlar.  Bunlardan biri eski Kiev turu, daha çok kiliselerin bulunduğu Dinyeper Nehri'nin olduğu tarafa bakan kısmında genellikle tarihi eski binaların olduğu tur yaklaşık iki saat sürüyormuş. Diğeri de Bağımsızlık meydanındaki anıtın ardında kalan eski Sovyet dönemine ait yapıların bulunduğu tur. Rehberimiz her iki tura katılan birinin şehirde görülmesi gereken yerlerin dörtte üçünü görmüş olacağını ısrarla üzerine basarak söylüyor.  Siz de kendi başınıza gezmektense, böyle bir tur ayarlayıp, kısa sürede çok daha fazla bilgiyi ilk elden alma fırsatını bulabilirsiniz. Tek yapmanız gereken, internette kısa bir araştırma ve buluşma noktasına gidip, belirtilen saatte orada olmak.

Kiev'de görülmesi gerekenlerle ilgili ayrı bir yazımız mevcut, detaylı bilgiler için okumanızı tavsiye ediyorum. Kiev turunda rehberimiz ayrıca istersek nehir turuna da katılabileceğimizi söyleyip, nereden sahile ineceğimizi göstermişti.  Ben de turdan sonra bu nehirde tekneyle gezintiye çıkılan bu aktiviteye katılmak istedim. Yaklaşık bir saat yemek molası verdikten sonra St. Michael Kilisesi'nin hemen yanındaki finikülerden yazı tarihi itibariyle sadece 3 grivna karşılığında, yaklaşık 30-40 kuruş bir ücret karşılığı nehir turunun yapıldığı limana ulaştım. Dinyeper Nehri'nin üzerindeki iki büyük köprüyü görebileceğiniz limanda teraslar, kafeler, izleme alanları mevcut. Aynı zamanda rıhtımda demirlemiş tur teknelerinin üzerinde numaraların yazıldığı bölümler göreceksiniz. Bu tabelaların hemen yanında üzerinde "kasa" yazan, biletleri satın alabileceğiniz büfeler mevcut. "Kasa" bizdeki anlamıyla aynı, gişe demek. İngilizce bilmenize gerek, pek çok broşür var ve  buradan istediğiniz turu gösterip, biletinizi alıyorsunuz. Sadece gemiye bineceğiniz numara önemli. Yirmi dakikada bir kalkan bir saatlik turlar var. En popüleri bu turlar. Daha sonra iki saatlik turlar var ve en son üç buçuk saatlik Dinyeper Denizi dedikleri Dinyeper Nehri üzerinde kurulu barajın üst kısmına geçebileceğiniz bir tur vardı ki, ben bu turu aldım. Bir de gördüğüm kadarıyla akşam gün batımı yapılan yemekli turlar vardı. Yazı tarihi itibariyle üç buçuk saatlik turu, 320 grivnaya, yani yaklaşık 45-50 liraya aldım.

Nehirdeki gezintimizin ardından tecrübe ederek aslında 3,5 saatlik turun gereğinden fazla uzun olduğuna karar verdim. Tavsiyem bir ya da iki saatlik turu seçmeniz yönünde olurdu. Daha yakın bir rota izleniyor ancak bu üç buçuk saatlik turla arasında ne fark var derseniz Dinyeper Nehri etrafındaki yerlerin dışında, bir de Dinyeper Barajı'nın üst kısmına geçmek için Panama Kanalı'ndaki gibi bir sistem var, o sisteme benzer bir deneyim yaşamış oluyorsunuz.

Şöyle ki nehir boyunca iki saate yakın bir yolculuktan sonra baraja geliyorsunuz. Burada iki farklı nehir seviyesi olduğundan yaklaşık 15 metrelik yükseklik farkı var. İlk önce tekneler bir tarafı açık havuz benzeri yere geliyorlar, daha sonra kapaklar üzerinize kapanıyor. Yaklaşık 5-10 dakika içerisinde su bırakılarak seviye yükseltiliyor. Dinyeper Denizi dedikleri noktaya gelene kadar bir süre geçmesi gerekiyor, arkasından bu sefer baraj tarafındaki kapaklar açılıp diğer taraf kapalı olduğu için baraj kısmına geçiyorsunuz . Bu bölümünde 15 dakikalık bir turdan sonra yine aynı şekilde geri gidip, benzer bir sürede bir alttaki seviyeye tekrar inmiş oluyoruz.  Diğer turlardan tek farkı bu ana şahitlik etmeniz.

Tekne turu boyunca deneyimlediğim şeylerden bir tanesi, buradaki insanların ne kadar güneşe hasret olduklarıydı. Mayıs ayının sonu, havanın çok da sıcak olmadığı, 15-20 derecelerde dolandığı dönemler olmasına rağmen güneşi görenler nehir kenarında gerek tekneleriyle, gerek şişme botlarıyla, gerek nehir kenarlarına ulaşılabilecek yollardan arabasıyla gelip, çadır kurduklarına, yere halılar atıp piknik yaptıklarına, balık avladıklarına, yarı çıplak güneşlendiklerine şahit olabiliyorsunuz. Bu kısa süreli güneşin olabildiğince fazla tadını çıkarmaya çalışıyorlar. Dediğim gibi siz yine bu dönemde gelecekseniz, etrafı görmek nehirden zevk almak, yeşillik görmek isterseniz, kısa turlardan biri de olsa mutlaka katılmanızı tavsiye ediyorum.

IMG_5170.JPG

Tekne turundan akşam yedi gibi dönüyoruz. Yorgunluktan çok fazla dolaşmaya halim yok. Neredeyse tüm gündür ayaktayım, hafif bir yemek yeyip, hostelime geçiyorum. Günlük notlarımı aldıktan sonra yarınki Çernobil turu için olabildiğince erken yatmaya çalışıyorum.

Bir sonraki gün Çernobil'in yaşandığı Pripyat'tayım, görüşmek üzere...

Posted by mesuttoker 07:43 Archived in Ukraine Tagged kiev ukraine ukrayna Comments (0)

Lviv Gezi Notlarım

Lviv,Ukrayna

Odessa'dan yaklaşık 12 saatlik bir tren yolculuğuyla Lviv'e geldim. Trende yolculuk etmekten gerçekten çok zevk aldım, özellikle lokomotife yakın vagonlarda kalmıyor iseniz uyuması çok rahat oluyor. Bir nevi beşik etkisi yapıyor, hafif sallanarak lokomotifin raylara dediği noktadan gelen tıkırtılarla mışıl mışıl uyuyarak yolculuk yapabiliyorsunuz. İki kişilik bir lüks sınıf vagonda yer ayırmıştım, şansıma diğer yolcu da gelmeyince tek başıma güzel bir yolculuk yaptım. Lüks dediğime bakmayın, Odessa-Lviv arası yaklaşık 600 km, 1.sınıf bilet ise 15 USD. 6 kişilik vagonlarda kalırsanız 5.-USD'ye seyahat edebilirsiniz. Gün içerisinde yorulduğumdan yolculuğun neredeyse tamamında uyudum. Sadece güneş batana kadar trenin geçtiği güzergahtaki köyleri ve kasabalar izledim. Seyahat süresince kondüktör bir defa gelip çay kahve ikramı yapıyor, onun dışında rahatsız edilmiyorsunuz. Vagonların köşesinde tuvaletler mevcut, çok hijyenik olduğunu söyleyemeyeceğim ama en azından 12 saatlik yolculuk boyunca orada olduklarını bilmek güzel. :)

IMG_20170525_144009.jpg

Ayrıca bakınız;

Odessa Gezi Notlarım

Tren yolculuklarını diğer güzel bir tarafı istediğiniz durağa tam zamanında varabilmek. O kadar dakikler ki, tabelada görünen kalkış saatinde hareket edip, son durağa geldiğinde dakikası dakikasına istasyona girmiş oluyorlar. Ben de 18.26'da başlayan yolculuğuma sabah 6.33'de son veriyorum. Arada 6 ya da 7 durakta durduk, ancak bunlar ana durak olmadıkları için uykum hiç bölünmedi.

Sabahın ilk ışıklarıyla geldiğimiz tren istasyonunun otelimden 3-4 kilometre kadar uzakta olduğunu fark ediyorum. İnternet bulup Uber'le gitmenin daha mantıklı olacağını karar veriyorum. Daha önceki duraklarımızda olduğu gibi internet burada da sorun olmuyor. İstasyonun dışarısında otobüslerin bulunduğu bir alana gittiğimde ücretsiz internet olduğunu fark ettim, buradan taksimi çağırarak yaklaşık 35 grivna, yani 5 TL'ye otelime vardım.

Ukrayna'nın 7. büyük şehri Lviv. Günümüzde yaklaşık 800.000 kişi burada yaşıyor. Şehir diğer Ukrayna yerleşimlerinden farklı olarak tarihi geçmişi dolayısıyla daha Avrupai bir şehir görünümünde. Özellikle Polonya'ya yakın konumu ve uzun yıllar Avrupalıların işgalinde bulunmasından dolayı nehir olsa bir Prag ya da Budapeşte havası almanız mümkün. Şehrin merkezi Rynok Square yani Pazar Meydanı. Lviv'i yürüyerek gezmek istiyorsanız bu meydana yakın otellerde, hostellerde ya da apartman dairelerinde konaklamanız yararlı olacaktır. Meydanın ortasında Belediye Binası var ve bu binanın üzerinde yüksek bir taş kule mevcut. Meydan ve çevresindeki binalar 1800'lü yıllarda inşa edilmiş, inşa edilirken Belediye Binası ortada olacak şekilde her bir köşeye 11 bina gelecek şekilde tasarlanmış. Şu an meydanda Belediye Binası dahil 45 adet bina mevcut. Bu binaların tamamı İtalyan Barok stili ile yapılmış, göze de oldukça hitap eden hoş binalar. Şehrin gezilmesi görülmesi gereken önemli mekanları bu meydandan başlamak üzere etrafına serpiştirilmiş.  Zamanında bu meydanın etrafı duvarlarla çevriliymiş ve sur içinde genellikle hali vaktinde yerinde kişiler otururmuş. Haliyle onlardan daha yüksek vergi alınıyormuş, vergi vermek istemeyenler de şehrin dışında yaşayıp, ürünlerini satmak için günü birlik pazara gelirlermiş.

IMG_20170523_085838.jpg

Ben bu şehri gezmek için üç tam gün ayırdım, ancak gezdikten sonra fark ettim ki aslında bir hafta sonu dolu dolu iki gün bu şehir görmek için fazlasıyla yeterli. Bir başka yazımızda görülmesi gereken yerleri ayrıca anlatacağız ama eğer Türkiye'den sabah erken bir uçuş bulabilirseniz cumartesi sabah gelip pazar akşam dönmek suretiyle bir hafta sonunda şehri gezmeniz mümkün.

İlk olarak kalacağım yere yerleştikten sonra dışarıda yürüyüp biraz şehri keşfetmek istedim. İlk fark ettiğim şey, görülmesi gereken yerlerin, eski şehir meydanının çevresindeki bir kaç kilometrekarelik alanda olduğuydu. Burada üç tam gün geçireceğim için acele etmeden, ilk gün sadece Pazar Meydanı'nı ve etrafındaki kiliseleri gezdim. Daha sonra bir kafeye oturarak ertesi gün neler yapabileceğimi planlamaya başladım.

IMG_5029.JPG

Şehir henüz daha tam keşfedilmemiş durumda. O yüzden belki de tadını çıkarmak için çok doğru zamanlardan geçiyoruz. Sizi yolda çevirecek, rahatsız edecek satıcılar, taksi şoförleri yok. Ancak bunun gibi avantajların dışında yeteri kadar bilgi alabileceğiniz tabelaları, yol işaretleri de yok. Neyin nerede olduğunu gösteren tabelalar mevcut ama Kiril alfabesini bilmiyorsanız, Ukraynaca, Rusça ya da Polonyaca konuşmuyorsanız, çevreden bilgi almanız pek mümkün değil. Tabii turla geliyorsanız bunu dert etmenize gerek yok. Ben bu tip durumlarda internetten ücretsiz şehir turları ararım. Burada da geldiğim ilk gün baktığımda Alman bir rehber arkadaşın kurduğu "Lviv Buddy" isimli bir grubun her gün 12'de ücretsiz şehir turu yaptırdığını fark ettim, kendisine WhatsApp üzerinden ulaştığımda iki günde bir farklı güzergahlar üzerinden olmak üzere düzenli olarak tur yaptıklarını anlattı. Bu tip turlar ücretsiz olmakla birlikte turun bitiminde bahşiş bırakabiliyorsunuz. Her gün şehrin merkezine yakın olan Opera binasının önünden başlıyor. Buluşma noktasına vardığımızda rehber arkadaşları sırt çantalarında bulunan mavi bayraklarında yazan "Lviv Buddy" bayrağından tanıyabilirsiniz. Çekinmeye hiç gerek yok, kendileri de zaten İngilizceye çok hakim değiller. Bir kişi bile olsa turu yapıyorlar. Ben ilk gün eski şehir içerisine doğru yapılan bir tura katıldım. Benim dışımda Hong Kong'a bağlı bağımsız bir ülke olan "Makau"dan bir arkadaş, bir de İtalyan bir arkadaşla üç kişi yapmıştık. Turun ikinci gününde benden başka kimse yoktu. 

Gezmenin dışında şehrin pek çok yerinde kaliteli kahve içebilirsiniz, pastane ürünleri yiyebilirsiniz, waffle yapan mekanlar görebilirsiniz. Fiyatlar gerçekten ülkemizdekinin çok altında. Kabaca her şeyi üçte bir fiyatına alabilirsiniz. Güzel bir kahve, yanında bir pasta genelde 7-8.-TL  tutuyor. Yerel tatlarla aranız iyi değilse, pek çok yerde Türk tatlarını bulabilirsiniz. Dönerciler ya da kebap türü ürünleri satan yerlerin dışında şehrin merkezindeki bazı kafelerde menülerde Türk kahvaltısı, menemen veya tatlılarımızdan bulmak mümkün. Neden olabileceğini düşündüğümde, Türklerin buraya gelmesinin yanında, Ukraynalıların da yurt dışı tatilinde ilk tercihlerinden birinin Türkiye olmasından kaynaklanıyor sanırım.

IMG_5059.JPG

Akşam üstüne doğru şehri yüksek bir noktadan görebileceğimiz pazar meydanındaki City Hall’a gidiyorum. Burası belediye binası ama aynı zamanda şehrin en yüksek kulesine de ev sahipliği yapıyor. İçeriye girdiğinizde hiç beklemeden asansöre yönelin. 4.katına çıkın. "Tower" yazan tabelayı takip edin, bilet satışı yapılan küçük bir gişeyi göreceksiniz. Yazı tarihi itibariyle giriş ücreti 20 grivna. Yaklaşık 2.5.tl. 4 katı asansörle çıkmanıza rağmen halen yukarıya çıkmanız için yaklaşık 300 basamak aşmalısınız. Ahşap merdivenler dik ve dar ayrıca yukarıya çıkarken inenlere yol vermeniz gerekiyor. Dinlenerek yapılan 5 dakikalık tırmanış sonrası ise manzara harika. Bu kadar zahmete değiyor gerçekten. Havanın sıcak olmadığı ve kalabalığın az olduğu sabah ya da akşam üzerleri çıkmanızı tavsiye ediyorum.  Şehri yukarıdan görebilmek için diğer bir seçeneğiniz ise "High Castle" denen tepe. Orası da şehir merkezine yürüyerek 15 dakika.  Sakin şehri izlemek ve fotoğraflarını çekmem fazla uzun sürmüyor. Yine aynı yoldan bu kez daha az zahmetli bir şekilde aşağıya iniyorum.

IMG_5046.JPG

Hava karardıktan sonra Lviv daha canlı. İnsanlar restoranlarda yemeklerini yedikten sonra kafelere geçiyor. Yol üzerinde canlı müzik yapıp, bahşiş toplamaya çalışan pek çok müzisyen görüyorsunuz. Bazısının gerçekten büyük bir izleyici kitlesi oluyor. Genellikle de gençler. Hava iyice kararıp ortalık sakinleşince gece kulüpleri açılıyor. Restoran, bar, erotik gösterilerin bulunduğu kulüpler, sabahın ilk ışıklarına kadar açık. Müzik, dans ve pek çok çeşit eğlence bulmanız mümkün.

Yarın Kiev'e trenim saat 11 de.  Günün büyük kısmı yolda geçecek. Şimdiden dinlenmenin iyi olacağını düşünüyorum ve kaldığım hotele dönüyorum. Kiev'de görüşmek üzere..

Posted by mesuttoker 07:37 Archived in Ukraine Tagged ukraine lviv ukrayna Comments (0)

Odessa Gezi Notlarım

Odessa, Ukrayna

Kişinev’den ayrıldıktan sonra yaklaşık 2 saat otobüs yolculuğu yaptık. Moldova sınırından sorunsuzca geçtik. Ukrayna Sınırında bir süre bekledikten sonra görevli memurun elinde pasaportumu gördüğümde bir şeylerin yanlış gittiğini anladım. Aracımızın şoförü beni işaret ederek çağırdıklarını söyledi. Görevli bayan bana ukraynaca bir şeyler söylemeye başladı, ben de anlamadığımı belirtip ingilizce bir şeyler söyleme çalıştım. O anda gülmeye başladı. Görünen o ki sınırdan çok fazla yabancı geçmiyordu. Başımızdaki görevliler arttıkça ben de sinirlenmeye başladım. En son yanımıza gelen bir tır şoförü yanımıza gelerek ingilizce konuşmaya çalışıp, çevirmenlik yapacağını söyledi. İlk önce neden Odessa'ya gitmek istediğimi sordular. Ben de gezmeyi sevdiğimi, dünyayı gezdiğimi söyledim. Nerede, ne kadar kalacağımı, ne zaman ülkeden ayrılacağımı sordular. Ancak cevaplardan pek hoşnut görünmediler. Bir süre sonra elimde rezervasyonlarımın belgelerinin olduğunu söyledim. Arabadan belgeleri alarak görevliyle beraber bina içerisine girdik. Belgeleri inceleyerek bazılarını fotokopilerini çektiler. Bir on dakika da bunlarla oyalandıktan sonra pasaportuma giriş damgasını vurdular. Böylelikle Ukrayna maceramız biraz gecikmeli ve sorunlu başlamış oldu.

IMG_20170521_163429.jpg

Daha önce hava yoluyla Lviv veya Kiev'e gelen Türk erkeklerinin sorgulandığını internetten okumuştum. Kara yolundan girişte böyle bir sorunla karşılaşmayacağımı düşünmüştüm ancak işler beklediğim gibi olmadı. En azından benim için tecrübe oldu. Dilini bilmediğim, hiçbir şekilde anlaşamadığım görevlilerle çıktısını aldığım belgelerin yardımıyla sorunu çözebileceğimi görmüş oldum.

Ayrıca bakınız;

Kişinev Gezi Notlarım

Sınırı geçtikten sonra Odessa'ya varışımız yaklaşık bir buçuk saat sürdü. Kişinev'den gelen otobüsler merkeze yaklaşık üç kilometre uzaklıktaki bir garaja gidiyorlar. Buradan şehir merkezine yürümeyi tercih edebileceğiniz gibi 5 numaralı troleybüs kullanmakta diğer bir alternatif. Eski Sovyet bloku ülkelerinde olduğu gibi Ukrayna'da da troleybüsler oldukça revaçta. Herhangi bir kapısından binip, yolculuk ücretini nakit olarak toplayan görevliye elden verebiliyorsunuz. Araçlar oldukça eski, yollar oldukça bozuk. Treleybüs özellikle çok yavaş ilerliyor, ancak sadece 2-3 grivna, yani 30-40 kuruşa neredeyse bedavaya şehir merkezine kadar gelebiliyorsunuz.

Bu gibi durumlarda mümkünse Google Haritalar uygulamasının o şehir haritasını telefonunuza indirirseniz, internetiniz olmasa bile, nerede olduğunuzu görüp, kalacağınız yere yaklaştığınızı takip edebilirsiniz. İndireceğiniz bölgenin büyüklüğüne bağlı olarak en fazla 80-100 megabaytı arası bir alan kaplıyor. Örneğin Odessa şehir haritası 22 mb büyüklüğünde. Kalacağınız yer, gezilmesi gereken yerleri daha öncede işaretlerseniz, internet kullanmanıza gerek kalmadan şehri kolaylıkla gezebilirsiniz.

Odessa'ya vardığımda saat dokuz olmuştu. Troleybüsle merkeze vardıktan sonra on dakika bir yürüyüşle hostelimin olduğu yere vardım. Kapının dışarısında bir tabela bulunmuyordu, doğru yeri bulmak için birkaç kişiye sormak zorunda kaldım. On dakikalık bir cebelleşmeden sonra oralarda köpeğini gezdiren birine hosteli sordum, şansıma sahibi çıktı. Onunla beraber binanın 2.katında bulunan hostele geçtik. Aslında ilk geldiğimde doğru yere gelmişim, ancak rezervasyon yaptığım sitedeki isim ile burada kapıda yazan isim farklı olunca biraz zorlandım.

Burada  benden başka sadece bir kaç kişi kalıyordu. 12 kişilik odada tek başıma kaldım ve sadece 20 TL ödedim. Güzel bir uyku çektikten sonra sabah erkenden kalkıp, şehirde gezeceğim güzergahları internet üzerinden belirleyerek kahvaltılık bir şeyler bulmak için dışarıya çıktım. Ancak pazar sabahı ve erken bir saat olması sebebiyle açık yer yoktu. Biraz ilerledikten sonra bir market gördüm, içerisinden kahvaltılık bir kaç şey aldıktan sonra tekrar hostele geri döndüm. Güzel bir kahvaltının ardından ilk önce her zaman yaptığım gibi ücretsiz şehir turu ayarlamaya çalıştım.  İnternetten buluşma noktasını bularak yola koyuldum. Ancak buluşma saati gelip geçmesine rağmen gelen giden olmadı. Mayıs ayı buralar için düşük sezon, o yüzden bu tarz gezilerin zaten garantisi yok.

IMG_20170522_101112.jpg

Ücretsiz şehir turunu yapamayınca bu noktaya yaklaşık 10 dakika yürüme mesafesinde olan, yerel halkın "Arkadia" dediği Karadeniz kıyısındaki bir nevi sayfiye yerine doğru yola çıktım. Bu bölge özel sahillerin olduğu, çeşitli otel ve gece kulüpleri bulunduğu, etrafındaki yerleşim yerlerinden orta-üst gelir grubuna ait ailelerin  yaşadığı belli olan lüks konutların bulunduğu bir alan. Hava sıcaklığı 15 derece ancak buna rağmen sahilde güneşlenen pek çok insan olduğunu görüyorsunuz. Sanırım yıl geneli itibariyle soğuk olan bu ülkede güneş bu insanlar için çok daha önemli. Az bir güneşin bile kıymetini biliyor ve bundan olabildiğince fazla yararlanmaya çalışıyorlar. Üstsüz güneşlenenler, yarı çıplak voleybol oynayan gençler, çocuğunu ,bebeğinin getiren aileler göze çarpıyor.

Burada güzel bir karşılaşma da yaşadım, daha önce size halkın pek ingilizce bilmediğinden bahsetmiştim. Sahilde gezerken görünüşünden pek de buralı olmadığını düşündüğüm 60 yaşlarında bir adama selam verdim. Görünüşü 70 yıllardaki hippileri andırıyordu ve boyunda "Leica" marka eski model bir fotoğraf makinesi vardı. Selamıma karşılık verince konuşmamız ilerlettik, eşinin Ukraynalı olduğunu, kendisinin Amerikalı olduğunu uzun yıllar sonra Ukrayna'da küçük bir köye yerleştiklerini ve orada yaşadıklarını anlattı. Türkiye'den geldiğimi söyleyince de bisikletleri ile yaptıkları 5 yıllık turda Türkiye'de yaşadıklarını anlattı. Türkiye'de gezerken edindikleri arkadaşlarından bizi çok sıcakkanlı bulduklarından bahsettiler. Kısa sürse de olsa hoş bir sohbet oldu.

Şehrin merkezine yaklaşık 5 kilometre uzaklıkta olan bu alan bana "Antalya-Konyaaltı Plajı"nı hatırlatıyor. Sahilde ilerledikçe balık tutan insanları, lüks otelleri, hareketli müzikler çalan kulüpleri görmeniz mümkün. Pazar günü olmasının da etkisiyle herkes sahilde. Ben de bu güzel havanın tadını çıkarıp, birkaç saatimi bu sahil şeridinde geçiyorum. Akşam üzeri merkeze vardığımda yürümeye pek halim kalmıyor. Yol üzerinde gördüğüm bir kafeye girip kahvemi yudumlayarak, dinlenmeye çalışıyorum. Burada bir iki saat geçirdikten sonra yarınki programımı yapıyorum.

Ertesi gün kalktığımda yağmur yağıyordu. Maalesef tüm gün boyunca devam etti. Lviv’e trenim akşam 6’da olduğundan ve bugün için hostelde oda ayırtmadığımdan 10 gibi valizimi orada bırakarak ayrıldım. Aslında yoğun bir gün planlamıştım, ücretsiz şehir turuna katılacaktım ancak tahmin ettiğiniz gibi yağmur yüzünden ona da gelen olmadı.

IMG_20170522_094904.jpg

Sokaklarda yürürken kapısında "Laleli" yazan bir mekan gözüme çarptı. Kahvaltı yapmadığım için şansımı denemeye karar verdim. Neden böyle diyorum çünkü yurt dışında Türk restoranı görseniz bile Türkiye’deki tadı bulmanız her zaman mümkün olmuyor. Çalışanlar Türk değildi, menüden menemeni gösterip yanında bir de çay söyledim. Daha sonra siparişimi beklerken her halinden bizim oralı olduğu belli bir arkadaş gözüme çarptı. Kenarda bir masada iskambil kağıtları ile oynuyordu. Bana baktığı bir anda seslendim, tahminim doğru çıkmıştı. Şırnak'lı bir arkadaş, ismi Zana. Burada özel bir üniversitede diş hekimliği okuyormuş. O da kahvaltı siparişi vermişti. Beraber kahvaltımızı yaptık, Odessa’dan, ortamlarından biraz da Türkiye’den konuştuk. Sağ olsun siparişte yardımcı oldu, ayrıca güzel bir sohbetle kahvaltımızı etmiş olduk.  Mekanın menemeni Türkiye’de yediğim pek çok yerden güzeldi.

Kahvaltının ardından yağmur müsaade ettiğince sokakları dolaştım, hızlandığında kendimi bir kafeye attım. Yağmura rağmen görmek istediğim pek çok yeri gördüm. Sadece şehir dışındaki yeraltı sığınakları ile ilgili bir tura katılamadım. Akşam üzeri de Lviv treninin kalktığı merkez istasyonuna geldim.

Tren istasyonu şehir merkezine 4 km uzaklıkta. Eğer merkezde kalıyorsanız yarım saat yürüyerek ulaşabileceğiniz gibi Uber kullanarak 30 grivna, yaklaşık 5 tl’ye buraya ulaşabilirsiniz. Erken geldiyseniz tam karşısında büyük bir MC Donalds göreceksiniz. Hızlı bir interneti var. Zamanınızı burada geçirebilirsiniz. Tren istasyonunda da hızlı internet mevcut. Sadece oturum açmanız gerekiyor, kiril alfabesi ile olan sayfayı anlamasanız da basılabilecek linkleri tıklamaya çalışın. Trenlerin hareket saatleri girişteki elektronik ekranda mevcut. Ayrıca saati geldiğinde platformlarda sefer numarası, saati vb bilgileri bulabilirsiniz. St. Petersburg’da çok zorlanmıştım ama burada trenimi bulmak daha kolay oldu.

Lviv’e 12 saat yolum var. Hava kararana kadar çevreyi seyrettikten sonra sabaha kadar güzel bir uyku çekmeyi planlıyorum. İki kişilik konpartımanımda benden başka kimse yok. İçerisi oldukça sıcak ve rahat. Lviv'de görüşmek üzere..

Posted by mesuttoker 07:35 Archived in Ukraine Tagged ukraine odessa ukrayna Comments (0)

Kişinev Gezi Notlarım

Kişinev, Moldova

Moldova-Ukrayna-Belarus’tan oluşan gezimin ilk ayağı Moldova’nın başkenti Kişinev’den başlıyor. Sabah erken saatlerdeki uçağıma yetişmek için sabah dört gibi kalkıyorum. Normalde uçuştan 2-2.5 saat önce hava alanında olmak benim için yeterli oluyor ama 19 Mayıs’ı değerlendirmek isteyecek pek çok tatilci olduğunu düşünerek bir saat daha erken yola çıkıyorum. İyi ki de öyle yapmışım, çünkü sadece pasaport kuyruğunu geçmek yarım saatten fazla sürüyor.

IMG_4843.JPG

Yazı Kişinev gezim hakkındaki yorumları içermektedir. Moldova ve Kişinev ile ilgili genel bilgiler almak için aşağıdaki konulara göz atabilirsiniz.

Moldova Gezi Rehberi

Moldova'dan başlayıp Belarus'ta bitecek gezimde şöyle bir rota takip ediyorum.

İstanbul’u yağışlı bir havada bırakıyoruz. Bir saati biraz aşan bir süre sonra tarlalar ve köyler görünmeye başlıyor. Aşağıdaki net görüntüden İstanbul'da ki yağmurun buradan çoktan geçtiğini anlıyorum. 

Moldova ile ilgili ilk izlenimim sınırları düzenli bir şekilde belirlenmiş tarlalar oluyor. Kare veya dikdörtgen, yeşil, sarı bazen kahverengi muntazam tarlalar. Ülkemizdeki küçük, parçalanmış tarlaların tam tersi. Köyler de düzenli görünüyor. Artı şeklinde bölünmüş parçalar ve yol üzerine dizilmiş, bahçeli tek veya çift katlı evler. Hayatları hakkında bir ipucu vermemekle birlikte, bu düzenin sovyet yönetiminden miras kalmış olabileceğini düşünüyorum.

Küçük bir ülke, küçük bir hava alanı karşılıyor bizi. Alçalmaya başlamamız ile inişimiz arasında on dakika gibi kısa bir süre var. Binaya girdiğimiz gibi pasaport bankaları bizi karşılıyor. Uçağın yarısı boş, 50-60 kadar kişiyiz, pasaport kontrolünden geçmemiz fazla sürmüyor. Tek sorulan formaliteden bir soru; “business or travel?“

Kişinev’e 2 gün ayırmıştım. Bu sürenin hayli hayli yeterli olduğunu söyleyebilirim. Eğer merkezi bir yerde kaldıysanız görülmesi gereken yerler bir kaç saatinizi alıyor. Buralar da daha önce benzerlerini görmediğiniz yerler değil.  Şehir yeşillik konusunda oldukça iyi. Gezerken sürekli karşınıza geniş ve güzel bir park çıkabiliyor. Moldovalılar da bu parklarda zaman geçirmeyi seviyorlar.

Şehir turiste alışık değil. Sizi rahatsız eden taksiler ya da satıcılar burada yok. Yürürken karşınıza turist kafileleri çıkmayacak. İnsanların ingiiliceyle pek ilgileri yok. Gençler de şansınızı deneyebilirsiniz. Şehirde günü birlik tur arıyorsanız tek kayda değer tur şarap mahseni turları. Moldova dünyanın en büyük yer altı mahzenlerine ev sahipliği yapıyor.

Öyle ki tünellerin uzunluğu 100 km’yi bulabiliyormuş. Tek başınıza gidip gezmeniz mümkün değil. Kendi başınıza tur ayarlamak istiyorsanız önce şehirde şarap satılan bir yere gidip size bir tur ayarlamalarını istemelisiniz. Yazı tarihi itibariyle yaklaşık 15 dolardı. Turu ayarladıktan sonra troleybüslerle buluşma noktasına varmalısınız. Sonra sizi buradan karşılayan otobüsle gezinizi yapabilirsiniz.

IMG_4901.JPG

İlk günümü şehrin görülmesi gereken yerlerini gezdikten sonra Odessa’ya geçebilmek için bilet almaya gittim. Odessa otobüsleri “Gara da Nord” denen kuzey otogarından kalkıyor. Şehirde 3 tane garaj olduğundan karıştırmayın. İnternet üzerinden bilet alımı yazı tarihi itibariyle mümkün değildi. Tam tersi istikameti yani Ukrayna’dan kalkan otobüslere internetten bilet bulabilirsiniz.

Küçük bir semt garajı olan yerden insanlara nereye gideceğinizi sorarak yardım isteyebilirsiniz. Her yerde tabelalar kiril alfabesiyle yazılı olduğu için doğru bilet satan yeri bulmak kolay olmayacak. Birine sormadan bulmak rusça veya romence bilmiyorsanız kolay değil. Benim gibi Odessa'ya geçecekseniz, otobüsler genellikle farklı güzergah takip ediyor. Tartışmalı rus bölgesi Transdinyester ve diğer hat olan Palanka. Sınırda sorun yaşamamak için ben Palanka üzerinden gitmeyi tercih ettim. Bilet satan görevli ingilizce bilmediğinden bilgisayarının monitörünü size çeviriyor. Tarihi ve saati seçebiliyorsunuz.

Otobüsler genellikle 12-14 kişilik minibüsler. Pek konforlu oldukları söylenemez. Ancak ücretsiz internet bağlantısı mevcut ve upload hızları çok iyi. İki şehir arası yaklaşık 200 km. Sınırdaki süreler ve yolların tek şerit oluşu dikkate alındığında yolculuk beş saati bulabiliyor.

Odessa'ya otobüs biletimi aldıktan sonra günü bitirmek için "Valea Morilor" parkına geliyorum. Burası şehir merkezine bir kaç kilometre uzaklıkta, bir göl etrafına yapılmış yürüyüş yolları ve parklardan oluşan bir alandır. Yerel halk tarafından oldukça rağbet görmektedir. Hafta sonları ve tatillerde oldukça fazla kişiyi görebilirsiniz.

Oldukça büyük bir alan gölde yüzülebildiği gibi, kano kiralayarak da göle açılmak mümkün. Göl etrafında tam tur dolaşan bir yürüyüş ve bisiklet yolu mevcuttur. Yaz aylarında yeni evlenecek çiftlerin düğün fotoğraflarını çektirmek için rağbet ettikleri bir alandır.  Ayrıca orman içerisinde yürüyüş yolları, banklar bulunabileceği gibi, pek çok kuş, sincap vb. hayvanlar karşınıza çıkabilir. Yaz aylarında kalabalığın az olduğu sabah ve akşam saatlerinde gelmek mantıklı olacaktır, kışın ise kar altında çok güzel kareler yakalayacağınıza eminim.

İlk gün erken kalktığımdan fazla geç olmadan kaldığım hostele dönüyorum. Konaklama seçenekleri çeşitli ve ucuz. Hostelimin geceliği 8 dolar. Güzel bir otel 20-30 dolardan başlıyor. Ancak en kalitelilerin bile 100-150 dolar olduğunu düşündüğümüzde oldukça ekonomik.

Hostel küçük ama çok temiz. Rubin isimli İtalyan bir arkadaş işletiyor. Alt katta ailesiyle kendisi kalıyor. Hostelleri sevmemin diğer bir nedeni, aile ortamı gibi olması. 6 kişilik odayı 3 arkadaş paylaşıyoruz. Koreli pek konuşkan olmayan bir genç ve Kanadali Nancy. Altın madeninde çalışıyormuş. Bir aylık tatilini buralarda geçiriyor.

Rahat bir uykunun ardından sabah erkenden kalkıp geri kalan günümü değerlendirmek istiyorum. Yakındaki bir fırından aldığım simit ve poğaçalarla bir parkta kahvaltı yapıyorum. İlk durağım yahudi mezarlığı. Evet biraz ilginç gelebilir ancak Yahudi mezarlığı Kişinev’de gezilebilecek yerlerden biri. Oldukça eski ve güzel mezarları var. Mezarlıklarda ki o değişik hisleri yaşamayı sevdiğimden burasını da görmek istiyorum.

Toplu taşımayla buraya gitmek için öncelikle Puskin caddesinden geçen 3 numaralı troleybüse biniyoruz. Telefonumuzdan gideceğimiz yeri takip etmek yararlı olabilir. Çünkü tam olarak önünden geçmiyor. “buicana” denen yerde inmelisiniz. Bir 10 15 dakikalık yürüyüşle kapısına geleceksiniz.

İlk girişinde 1950 öncesine ait mezarlar var. Yahudi geleneklerine uygun olarak dekore edilmiş, bazıları oldukça farklı tasarlanmış. Bahar aylarında geldiğimden her yer yemyeşil, çiçekler tarafından sarılmış. Kimsenin olmayışı da farklı şeyler hissetmeme sebep oluyor.

Aynı rotayı kullanarak su kulesine kadar geliyorum. Burası şehri yukarıdan görebileceğiniz bir yer. Kişinev düz bir araziye kurulduğundan fazla seçeneğiniz yok. Kayda değer bir mimari özelliği yok. Giriş yazı tarihi itibariyle 10 lei, yaklaşık 2.5 tl.

Odessa’ya otobüsüm öğleden sonra 3.40’ta. Ismail caddesi üzerinden kuzey garajına pek çok minibüs bulabilirsiniz. Önünde Gara da Nord yazanlara binebilirsiniz. Nerede ineceginizden bağımsız olarak ücret üç lei olarak sabit. Otobüs biletini bir gün önceden almıştım. 1 numaralı koltuk benim, burada pek önceden bilet alma alışkanlığı yok anlaşılan. Ücret yazı tarihi itibariyle 9 usd idi. Araçlarda internet var, klima şansımıza bağlı.   Moldova sınırında yarım saat bir molanın ardından sorunsuz bir şekilde geçiyoruz.

Moldova görülmeye değer bir ülkemi, bence sadece buraya gezmeye gelinmez ama benim gibi rotanın başlangıç veya bitiş noktası yapılabilir. Sonuçta her yerin kendine has bir hikayesi ve güzelliği var, o yüzden 1-2 gün olsa da burraya zamaan ayırrabilirsiniz. Bir sonraki durağım Odessa'da görüşmek üzere..

Posted by mesuttoker 07:28 Archived in Moldova Comments (0)

Moldova Gezi Rehberi

Moldova

Tarihi yüzyıllar öncesine dayanan Moldova, yaklaşık 300 yıl boyunca Bogdan Eyaleti adıyla Osmanlı egemenliğinde kalmıştır. Bu yüzden gerek kültürü, gerek yemekleri, gerekse dilindeki bazı kelimeleri bizden mirastır.  Avrupa'nın en fakir ülkelerinden biri olan Moldova uzun yıllar dışarıya göç vermiştir. Nüfusunun yaklaşık üçte biri yurt dışında çalışmaktadır. Ülke gelirinin içerisinde yurt dışında getirilen dövizler önemli bir yer tutar. Sadece Romanya ve Ukrayna ile sınır komşusu olan ülke, şarap mahzenleriyle bilinir. Ülkenin batısı Romanya etkisindeyken, doğusunda Rusya yanlılarının yaşadığı ve tek taraflı bağımsızlıklarını ilan ettikleri Transdinyester bölgesi bulunur.

IMG_4843.JPG

Bu ülkeyi ziyaret etmek isteyecek gezginler için notlarımız şöyle;

Hava alanının şehre uzaklığı yaklaşık 15 km. Taksinin dışında otobüs ve minibüs imkanınız vardır. Taksi toplu taşımanın yaklaşık on katı daha pahalı. Çıkışa yönelip kapıdan geçtikten sonra sağ tarafta 165 numaralı minibüsleri göreceksiniz. 10-15 dakikada bir hareket ediyorlar. Yazı tarihi itibariyle fiyatları 3 lei idi. Yani yaklaşık bir doların altıda biri fiyatına. Belki de dünyanın en ucuz hava limanı şehir aktarmalarından biri olabilir. Belediye otobüsü de sabah erken saatlerden gece yarısına kadar bulunabiliyor. Fiyat aynı, 3 lei. Ancak minibüslerden biraz daha farklı bir güzergah izliyor.

Metro, akıllı kart vb. modern ulaşım metotları yok ama en bu fazla problem değil. araca bindiğinizde sizden para almaya birileri geliyor. Hiç bir şey yapmanıza, kart doldurmanıza, uğraşmanıza gerek yok. Belediye otobüsleri 90’larda yaşayanların aşina olabileceği türden, ikarus, 302 vb. Bir de elektrikli troleybüs var. Kolay olmasının sebebi, her durakta mutlaka duruyor, tüm kapıları açıyor, istediğiniz kapıdan biniyorsunuz. Paraları toplayan bizim eski muavinler gibi biri. Elinde bilet koçanı yeni binenlerin peşine düşüyor. Yolculuk ücreti 2 lei. 40 kuruş. Suyun 11 lei olduğunu düşünülürse ne kadar ucuz olduğu daha rahat kavranacaktır.

IMG_20170520_180216.jpg

Minibüsler de aynı şekilde. Üç haneli numaraları var ve İstanbul minibüsleri gibi nereye gittikleri latin alfabesiyle yazıyor. O yüzden en azından Kişinev’de kiril alfabesi ulaşımda sorun olmayacaktır. Minibüslerde ilginç olan bizdeki servis arabası olan modelleri minibüse çevirmişler, ama bir şekilde şoför yanındaki koltuğu kaldırıp, giriş kapısını o kapı yapmışlar. Elinizde kocaman valiz bile olsa, diğer kapıyı açmıyorlar ve önden binmeniz gerekiyor.

Yeri gelmişken söyleyeyim uber denemelerim sonuçsuz kaldı. Nisan ayı itibariyle kullanıma başlanacağını okumuştum ama sanırım yeterli talep en azından şimdilik yok.

Kişinev Moldova’nın başkenti. Şehir merkezinde yaklaşık 800.000 kişi yaşıyor. Ülkenin toplam nüfusu ise 3 milyon civarında.  Bugün ki Moldova'nın kökeni 1200’lerdeki Moldova prensliğine dayanıyor. 1800lere kadar Bizans, Roma egemenliğinin yanı sıra Osmanlı imparatorluğu zamanında iç işlerinde bağımsız ancak dış işlerinde Osmanlıya bağımlı bir bucak olmuş. Dilinde, yemeklerinde ve kültüründe Osmanlı izlerini görmek mümkün.
1800'lerden sonra Sovyet yönetimine giren ülke 1991 yılındaki bağımsızlığına kadar Rus etkisinde kalmış. Gününüzde güney batı bölümü Romanya etkisinde iken kuzey doğu kesimi, özellikle Transdinyester dediğimiz ingilizcede ise Tristsnistria olarak geçen otonom bölge Rus yanlısı. Kendilerini ayrı bir ülke ilan etmişler, kendi polisleri, gümrükleri var. Ancak dünyada kendilerini tanıyan bir ülke olmamış henüz. Zaman zaman Moldova’ya bu bölgeden giren yabancıların sorun yaşadığı, pasaportlarında resmi damga olmadığı için ülkeye kaçak girmiş gibi muamele gördükleri olmuş. Ayrıca bu bölgede ki polis ve askerlerin rüşvet almaya çalıştıkları da bilinen diğer bir gerçek. O yüzden ülkeye girerken ve çıkarken buradan geçilmemesi tavsiye ediliyor.
Şehir merkezinin dışında evler dökülüyor. Avrupa’nın en fakir ülkesi burası. İnsanların yol kenarlarına sergi açıp meyve-sebze, 2.el eşya vb. satmaya çalıştıklarını görüyorsunuz. Ama insanların gerçekten ihtiyaç sahibi olduğunu anlamak zor değil. Bir kaç kiloyu geçmeyen kirazları ile bahçesinden kesip getirdiği belli tavuğunu satmaya çalışan teyze gözüme çarpıyor.
Sovyetler zamanından kalma caddeler geniş, ancak biraz şehir dışına çıkıldığında sokaklar küçük bir kasabayı andırıyor. Yollarda yine eski dönemlerden kalmış, üzerine muhtemelen bir şey eklenmemiş troleybüsleri görüyorsunuz. Arada sırada eski ikarus ya da Mercedes 303 marka otobüsler sizi eskilere götürüyor. Yollarda Moldova plaka dışında araç yok. Sadece bir kaç Romen plakalı araç görüyorum. Ülkenin üçte biri yurt dışında çalışıyor. O yüzden ülke için giren döviz çok önemli.

Fazla seçeneğiniz yok. Fiyatlar ucuz. Sadece bir tane Mc Donald's görüyorum. Ancak fiyatlar bizden pahalı. Hala burası için lüks olduğunu anlıyorum. Sabah kahvaltısı hamur işi ağırlıklı. İnsanlar işlerine giderken yol üzerindeki pastanelerden kahveyle birlikte poğaçalarını alıyorlar.
Yemek için kebap salonları, tabldotla yemek satan restoranlar mevcut. Kebap lafına kanmamak lazım, bizdeki damak tadını beklemeyin. Ancak yerel yemekleri denemekten hoşlanmayanlar için katlanılabilir.  Kebapçıların dışında pek sokak yemeği gördüğümü söyleyemeyeceğim. Bakkallarda genellikle hamur işi satılıyor.

Kahve konusunda sıkıntı yok. Köşe başlarında bile kahve satan mekanlar görebilirsiniz. Fiyatı da oldukça uygun. Büyük boy bir kahve 3-4 tl. Roberts Cafe ve Starbucks’a oldukça benzeyen Tucano Cafede kahve ve tatlı alırsanız 20-25.-TL. Bizden aşağı kalır tarafı yok. Genellikle genç nesil takılıyor. Ama yerel halk için çok pahalı.

IMG_4901.JPG

Hiç internet kullanmama gerek kalmadı. Haritaları gelmeden indirmiştim. Kaldığım hostel şimdiye kadar ki en iyi internet hızı sunan yerdi. Ayrıca büyük cafe ve restoranların wifisi şifresiz olabiliyor. Dışarısından bile kullanabilirsiniz. Sanırım ülkenin altyapısı güzel yapılmış. Odessa’ya gelirken kullandığım otobüs görünüş olarak dökülmekle birlikte araç içindeki wifide  10 mbit yükleme hızlarını gördüm. Benim için oldukça şaşırtıcıydı.

Puskin, Ismail Strada vb gibi pek çok ana caddelerin üzerinde döviz bürosu bulunuyor. Dolar ve avronun dışında ukrayna grivnasi, romen lei ve hatta türk lirası bozdurulabiliyorsunuz.

Fazla banka ve atm gördüğümü söyleyemeyeceğim. Ayrıca büyük restoran ve kafelerin dışında kredi kartı kullanılmıyor. Harcama konusunda kredi kartından çok nakit paraya güvenilmeli.

Burada ana dil romence veya rusca. İngilizce anlaşmanız için oldukça şanslı olmalısınız. Yine de gençler az çok sizi anlayabiliyor. Telefonunuza uygulama indirmeniz akıllıca olabilir. Yollardaki ve araçlarda ki tabelalar latin alfabesi ile yazılmış. Yer yer kiril alfabesini de görüyorsunuz.

Posted by mesuttoker 07:24 Archived in Moldova Comments (0)

(Entries 26 - 30 of 50) « Page 1 2 3 4 5 [6] 7 8 9 10 »