A Travellerspoint blog

Balkanlar Seyahatim Budva

Budva - Karadağ

IMG_2016.JPG

Podgorica, ismi bile zor telaffuz ediliyor. Karadağ’ın başkenti olan kent balkanlar seyahatimin ilk durağı oluyor. Türk hava yolları günde iki kez uçuyor bu ülkeye. Uçağımızda yer yer boşluklar göze çarpıyor.

Uçuş yaklaşık 1,5 saat sürüyor. Bir saatlik saat farkıyla, 18:20'de kalkan uçağımız 19:00 da Podgorica’ya iniyor. Podgorica’nin etrafı dağlarla çevrili. Uçak İşkodra gölünün etrafından dolaşarak oldukça uzun bir rota izliyor.

Hava limanı oldukça küçük, bir kaç uçak var hangarda. Buraya uçan hava yolu sayısı zaten oldukça az. Ülkenin iki hava limanı var ve iç hat uçuşu diye bir kavramları yok. İndikten sonra pasaport kontrole kadar yürüyoruz. Yaklaşık üç tane banko var. Hızlı bir şekilde ilerliyor sıralar ve kendimi kapıya atıyorum. Sadece bir taksi şirketi var, fiyatlar sabit; 12 Euro. Eğer telefon imkanınız varsa şehirden taksi çağırabiliyorsunuz. 5-6 Euro tutuyormuş. Ben benim gibi seyahat eden sırt çantalı bulurum diye düşündüm ancak bulamadım. Telefon etmekle de uğraşmak işlemediğimden 12 Euro'yu verdim. Şehir çok yakın, 15 dakikalık bir seyahatten sonra otobüs istasyonuna geldim. Bir kaç taksici yolumu keserek, nereye gittiğimi sorup fiyat teklifi yaptı. Budva’ya 25 Euro istiyorlar. Muhtemelen 20 Euro'ya inerler. 3-4 kişiyseniz düşünülebilir.

Otobüs biraz eski, kişi başı fiyat 6 Euro. Yol yaklaşık 80 km ama dağları aşarak ilerlediğinden normalden uzun sürüyor. İlerlerken sağlı sollu küçük köyleri görüyorum. Ülkenin iki büyük kenti arasında ilerlememize rağmen pek bir yaşam belirtisi yok. Hava giderek kararıyor, ancak pek ışık yok ortalıkta. Budva’ya yaklaştığımız yolun eğiminin değişmesinden belli oluyor. Kulaklarımız basınçtan eski haline gelmeye başlıyor. Dağı aştığımızda Budva’nın ışıkları görünüyor. On dakika içerisinde bir yılan gibi kıvrılan yol dağın eteklerine doğru iniyor. Hostelim yerel isimle Stari Grad-Old Town yani eski şehrin içinde. Burası bir kalenin içi. Etrafında yat limanı ve bir plaj var. Kale içinde trafik yok, bir kaç kişinin zor geçeceği yollardan ilerliyorsunuz. İçerisinde küçük mağazalar, restoranlar, müze, bir kaç kilise ve seyir terası var.

Hostelime geç satte yerleşip uyumaya çalışıyorum. Hosteldeki gençler gece 12’ye kadar istediklerini yapabiliyorlar. Gece yarısına kadar uyumak mümkün olmuyor. Sabah erkenden kalkıp hangi turlara katılabilirim diye araştırma yapıyorum. Maalesef sezon daha başlamadığından hostelde tur ayarlayamıyorum. Bana tek kişilik tur öneriyorlar, tabi ki oldukça pahalı.

IMG_1989.JPG

Kahvaltımı yapmak ve belki bir tur ayarlarım umuduyla şehir içine gitmeye karar veriyorum. Balkanlara gelmişken, böreğin ana vatanında kahvaltıda böreğin iyi gideceğini düşünüyorum. Bosna Hersek’ten de hatırladığım gibi “pekara” aramaya koyuluyorum. Pekara pastane yada fırın demek. Bir tanesinin önüne geldiğimde şehri yarılamış bulunuyorum. Tezgahın camından boşnak mantısı, börek ve bir kaç tatlı çeşidi görünüyor. Bir parça börek ve elmalı turtayla beraber bir meyve suyu alıyorum. Yaklaşık 3 Euro tutuyor. Kahvaltı için uygun rakamlar.

Dükkanın masaları olmadığından bir parka oturup gelen geçeni izleyerek kahvaltımı yapıyorum. İnsanlar koşuyor yada yürüyüş yapıyor. Yoldan geçen araçların yayalara yol verişini izliyorum. Bir tek biz de yayalara saygı yok herhalde diye içimden geçirmeden edemiyorum.

Bir kaç tur şirketine daha danıştım. Maalesef ilgimi çekmeyen bir kaç tur öneriyorlar. Ben de biraz daha yürüyüp otobüs durağına giderek oradan bir yerlere giderim diye düşünerek yola çıkıyorum. Garajda Türk bir aileyle karşılaşıyorum. Onlarda yeni gelmişler, Ulcinj’e günü birlik gidiyorlar. Ben de onlarla Sveti Stefan’a kadar gitmeye karar veriyorum. 8 km’lik yol 1 Euro tutuyor. Bir sonraki durağım Arnavutluk olacağından onun da biletlerini alıp aradan çıkarmaya karar veriyorum. Karadağ’dan Arnavutluk’un başkenti Tiran’a günde sadece bir otobüs var. O da sabah 08:30’ da kalkıyor. Fiyatı 2016 itibariyle 22.50 Euro. Hostellerde 25-35 Euro arasında değişen fiyatlara da bulunabiliyor. En az 4 kişilik taksilerle veya talebe göre otobüs ayarlıyorlarmış. Muhtemelen direk gittiklerinden daha hızlı ve sorunsuz olabilir ancak ben yolu uzatarak, dolaşarak gitmeyi tercih ediyorum.

Sveti Stefan Budva’ya 8 km uzaklıkta. Karadağ ile ilgili arama yapınca muhtemelen ilk karşınıza çıkacak resimler bu adaya ait olacaktır. Ana karaya bir köprü ile bağlı, adanın etrafı yüksek duvarlarla çevrilmiş. Adanın tamamı bir otel işletmesi tarafından satın alınmış. İsterseniz ada içerisinde de konaklayabilirsiniz. Ben kazara Sveti Steran'a 1,5 km kala inmişim otobüsten, ama iyi oldu. İndiğim yerden az ileride bir koru başlıyormuş, güzel manzaralar ve deniz eşliğinde Sveti Stefan’a yürüyerek vardım. Fotoğraflarımı çektikten sonra, sahildeki bir restoranda kahvemi içip, dönüş yolunu tuttum.

Öğlen gibi tekrar Budva’ya döndüm. Aslında öğleden sonra denize girerim diye düşünüyordum ama hava bozdu ve biraz yağmur yağdı. Ben de Stari Grad- Eski Budva’yi gezmeye karar verdim. Burası yat limanının hemen yanındaki surlarla çevrili bölge. Şehir çok eskiden bu bölgede kurulmuş. Surların içerisinde küçük butik dükkanlar, kilise, bir kaç kafe-restoran ve bir kaç hostel var. Surların denizle buluştuğu nokta bir çeşit müzeye çevrilmiş. Girişte 2 euro isteniyor. Şehri biraz yüksekten görmek için değer.

c2f46680-5dc9-11ed-bb2d-97efdcfad25a.JPG

Eski şehrin az ilerisinde plajlar var. Çok küçükler ama ücretsizler ve güzel konumdalar. Şehrin icerisinde olan plajlar genellikle restorant ve kafelere kiralanmış, sezlonglar için para vermeniz istenebilir.

Akşam üzeri sahile yakın bir kaç restorana bakıp ayak üstü yemeğe karar veriyorum. Yemek kültürü bize yakın, döner, pizza, kebap ve dürüm çeşitleri, meşhur cevapcici ve akşam bile olsa börek bulmak mümkün. Fiyatlar yine oldukça ekonomik. Sahildeki bir restoranda değilseniz, 4-5 euro yetecektir. Sahilde gördüğüm fiyatlar, çorbalar 2-3 euro, ana yemekler 10-15 euro, içecekler şişe almazsanız 3-5 euro. Sahildeki restoranlar daha çok deniz mahsulü veya avrupai tarzda yemekler servis ediyor.

Akşam yapacak fazla bir şey bulamıyorum. Hazirandan sonra, buranın yüksek sezonunda sahile yakın konumlanmış, gece kulüpleri mevcut. Müzik yasağı da olmadığından sabahlara kadar müzik ve eğlence vaat ediyormuş. Benim bulunduğum dönemde tadilattaydılar.

Yarın tam günümü Kotor’a ayırmaya karar verdim. Şimdiye kadar dinlediğim hikayeler, değeceği yönünde.

Posted by mesuttoker 11:51 Archived in Montenegro Tagged montenegro budva karadağ Comments (0)

Azerbaycan Gezi Notlarım - Baku

IMG_3623.JPG

Pazar gününün tamamını şehrin önemli yerlerini görmeye ayırıyoruz. İlk gün yaptığımız Gobustan Turu'na dair notları okumak için buraya alalım. İlk gün yaptığımız geziden sonra ikinci gün tüm günümüzü yürüyüş mesafesindeki yerleri gezmeye ayırdık. Pek çok gezilmesi gereken yer bizim kaldığımız İçer Şehir civarında olduğu için biz yürümeyi tercih ettik ama ayrıca belediye otobüsleri, metro  ve taksileri de kullanabilirsiniz.

IMG_3695.JPG

Sahil şeridi çok güzel. Çok geniş yolları var, her yer park, bahçe, ağaç ve bisiklet yollarıyla çevrilmiş. Eski bir komünist ülke olmasının etkisiyle mi, yoksa uzun yıllardır ülkeyi yöneten, halkın pek memnun olmadığı Aliyev Ailesinin isteğiyle mi yapıldığına karar veremiyorum. Ayaklarınıza kara sular inene kadar saatlerce yürüyebilirsiniz. Parklar ve yol boyunca banklar, havuzlar, fıskiyeler ile birşeyler yeyip-içmek için kafe ve büfeleri bulabilirsiniz. Her yer tertemiz ve geceleri parklar ışıl ışıl. Ekimin son haftası, pek rağbet olmayan bir dönemde geldiğimizden etraf bomboş. Fotoğraf çekmek için bol bol bu durumdan yararlandık.

IMG_3649.JPG

Sahil yolunun üzerinde, araçların geçtiği "Neftçiler Prospekti" çok geniş ve trafik çok düzenli. Korna duymak çok zor ve şoförler birbirlerine saygılı. Bu cadde boyunca birbirinden lüks mağazalar sıralı. Gece yarısına kadar da sürekli ışıklarla aydınlatıyor. Gece yarısı ise parklar hariç ışıklandırmalar sonlandırılıyor. Aracına bindiğimiz taksicilerin ortak şikayeti bu geniş yolların formula 1 süresince kapatılması. Uzunca bir süre trafik sıkıştığı gibi, işleri de azalıyormuş.

Baku'ye gelirken uçaktan bile görülebilen devasa bayrağın olduğu tarafa ilerlerken üzeri kilim desenli modern bir bina göreceksiniz. Burası halı müzesiymis. İlgimizi çekmediğinden girmedik. Tam karşısında Sydney Opera binasını andıran, çiçek şekilli bir bina inşa ediliyordu. İnşaatın önemli bölümü bitmiş, dış cephesi tamamlanıyor. Aliyev'ler Bakü'yü bir Amerikan şehri görünümüne çevirmeye kararlır anlaşılan. Burası bitirilip ışıklandırıldığında şehrin silüetine çok şey katacağı kesin.

Bayrak meydanına doğru yürüdüğünüzde Londra’dan animsayacağımız ağır ağır dönen büyük bir dönme dolap göreceksiniz. Yine ilgimizi çekmediğinden kullanmadık. Ancak şehri yüksek bir noktadan görmek ve biraz farklı bir deneyim yaşamak için deneyebilirsiniz.

Dönme dolabı geçtikten sonra az ileride devasa bayrak meydanını göreceksiniz. Az ileride dediğime bakmayın. Burada mesafeler, genişlikler alışık olduğumuzdan oldukça farklı. Mesafeleri yürümek zor gelmeye başladığında 2 manat'a yani yaklaşık 4 tl'ye turistik mini trenleri kullanabilirsiniz.

Bayrak meydanı Azerilerin gurur kaynaklarından biri. Şehri iyi bir noktadan gören yüksekçe bir yere, ülkenin dört bir tarafından getirilmiş taşların küp şeklinde üstüste konmasıyla oluşturlmuş yapay bir tepe. Bayrak direğinin yüksekliği 163 metre. Bayrağın ölçüleri 70x35 metre. Yapıldığı yıl dünyanın en büyük bayrağı olarak rekorlar kitabına girmiş ancak kısa bir süre sonra bu unvanı Tacikistan'a kaptırmış. Doğrusunu söylemek gerekirse oldukça abartılı ve nasıl bir amaca hizmet ettiğini söylemek güç. Kendi ülkemizdeki bayrakları da eleştiren biri olduğum için anlam veremiyorum, belki farklı düşünenler de çıkacaktır. Ancak şehirde konuştuğumuz pek çok taksici ve esnafında ilk başlarda eleştirdikleri yerlerden biri burası.

Az ileride Eurovision şarkı yarışması için özellikle inşa edilmiş Crystal Hall var. Dış görünüşü oldukça güzel. Bu bölgede en çok eksikliğini hissettiğimiz şey çay veya kahve içebileceğimiz bir mekan idi. Sadece dondurma satılan birkaç küçük büfe var. Bayrak meydanını geçtikten sonra, nehir kenarına kadar yürüdük, ancak nehrin karşısından yürüyüş yolu devam ediyordu. Biz Bakü'de parkların ve yürüyüş yollarının sonunu getiremedik. Turistler için güzel şeyler, ancak yerel halkın ise en çok şikayet ettiği şeyler. Mealen yolu bahçeyi ne yapalım, açız diyorlar ve fazla seslerinini yükseltmeden Aliyev ailesini eleştiriyorlar.

IMG_3846.JPG

Bu noktada oturacak bir mekan bulmuş olmakla birlikte ilginç bir şekilde kapalı. Hava güzel ancak rüzgarlı, pazar gününde Bakülülerin neden buralara gelmeyi tercih ettiğine anlam veremeden biraz dinleniyoruz. Yol daha devam etmesine rağmen artık ilerisini görmek adına isteğimiz kalmıyor. Uber'den bir taksi çağırarak Haydar Aliyev Kültür Merkezi'ne  gitmeye karar veriyoruz. Biraz dinlenip bir şeyler atıştırabilmek adına aracımızdan müzeye biraz uzak bir noktada iniyoruz. Gerçek şehrin nasıl bir yer olduğu da burada ortaya çıkıyor. Eski tarz, kominizm dönemini hatırlatır tek düze, boyaları dökülmüş eski binalar. Şehrin merkezindeki şatafattan oldukça uzak. Bir pastaneye oturup biraz dinlendikten sonra Haydar Aliyev Kültür Merkezi'ne doğru yürümeye başlıyoruz.

b9e27ee0-5d0d-11ed-bf45-cf9540336dee.jpg

Şehrin merkezine 4-5 km uzaklıktaki merkez 2013 yılında hizmete girmiş. Ünlü mimar Zaha Hadid tarafından tasarlanan yapı, 101.000 m2 kare gibi çok büyük bir alana inşa edilmiş. Bir Türk firması tarafından 3,5 yılda inşa edilen yapının 200 milyon Euro gibi devasa bir bütçesi varmış.

Giriş ücreti 2016 yılı itibariyle 30 manat diye hatırlıyorum. Emin olamamakla birlikte, gezimizdeki en pahalı atraksiyondu. Bulunduğu konum gerçekten çok merkezi, binaya girmeden yüzlerce metre öteden çimenlik bir alandan yürümeye başlıyorsunuz. Burasının istimlak edilmesi sırasında bir çok haksız istimlak uygulaması yapıldığı söyleniyor. Binada keskin bir hat görmek mümkün değil, oldukça estetik ve pek başka yerde karşılaşamayacağınız bir yapı. Giriş kapısını bulmamız bile baya bir zamanımızı alıyor. Yer ile tavan arası yükseklik çok yüksek, farklı bir boyutta gibi hissediyorsunuz. İlk katta Aliyev'in kullanmış olduğu resmi araçlar sergileniyor. İlginç merdivenlerden çıkılan 2.kat Aliyev'in ve Azerbaycan'ın hikayesine ayrılmış. Renkli sunumlar, projektörler oldukça ilgi çekici ve akıcı bir görsellik sunuyor. Bir üst katta, Azerbaycan yerel giysileri, çalgıları ve çeşitli tarihi eserlerin sergilendiği bir alan var. Katlar arasında modern sanat eserleri de göze çarpıyor. En üst katta ise Azerbaycan'daki çeşitli mimari eserlerin ufak minyatürleri sergileniyor. Bu bölümden çok fazla zevk almadığımı söylemeliyim. Müzenin tamamını gezmeniz yaklaşık iki saati alıyor. Son bölümde yeşilliklerin altında, yiyecek-içecekle birlikte hediyelik eşya satılan kafede çayınızı yudumlayarak geziyi hoş bir şekilde sonlandırabilirsiniz.

Bulunduğu konum, estetik güzelliği hepsi hoş ama yine de insan sormadan edemiyor, bu kadar para ve zaman harcamaya değer mi diye? Zengin bir gelişmiş ülkede görseniz yadırgamayacağınız şeyler ama asgari ücretin 200.-USD olduğu bir ülkede garip kaçıyor. Sahil şeridinde her yer lüks mağaza. Bizdeki Nşantaşı-Bebek yanında hiç kalır. Tamam bizde de asgari ücret düşük ama biz de bu kadar lüks mağaza çok küçük bir alanda var. Burada lüks bir mağazada çalışan bir asgari ücretlinin, bir aylık çalışması burada satılan gömlekten değersiz. Eleştiriyoruz ama sanırım çağımızın gerçekleri bunlar maalesef.

Müze gezisinden sonra yine şehir merkezine inip biraz da buralarını karanlıkta görmek istiyoruz. Yollar oldukça geniş, gece yarısına kadar çok güzel ışıklandırmalar var. Etraftaki kafe ve restoranların pek çoğu Türk şirketlerine ait, yabancılık çekmiyoruz. Ancak akşam için Hard Rock kafeye uğramayı düşündük. Fiyatları da sanırım dünyadaki benzerlerinin içerisinde en uygun olanlarından olmalı. Maalesef yoğunluktan sıra alıp bir saat beklemek zorunda kaldık, onda da ters bir masa denk geldi. Fazla zevk alamadık.

Şehirdeki son akşamımızda şehri biraz yuıkarıdan gören bir nokta arayışına girdik. İnternetten burası için en uygun yerin Şehitler Hıyabanı olduğunu gördük. 15-20 dakikalık biraz yokuş bir yürüyüşten sonra, şehitliğin bulunduğu tepeye geldik. Bizi üste çıkartacak yol ışıl ışıldı. Yaklaşık 60-70 metrelik basamaklar sonrasında tepeye ulaştık. Burada şehitlik, sürekli yanan bir ateşin bulunduğu anıt ve restoran bulunuyordu. Bayrak Meydanı'ndan İçer Şehir'e, oradan şehrin diğer ucuna kadar tüm manzarayı görülebiliyorduk. Birkaç fotoğraf çektikten sonra hostelimize doğru yola koyulduk.

IMG_3656.JPG

Şehirdeki son günümüzde, gezilecek yerlerin çoğunu görmenin verdiği rahatlıkla biraz geç kalkıp, güzel bir kahvaltı ettik. Daha sonra İçer Şehrin içerisinde daha önce gidemediğimiz yerleri görerek Bakü maceramızı sonlandırdık.

Azerbaycan tahmin ettiğimiz gibi hiç yabancılık çekmediğimiz, kendimizi evimizde hissettiğimiz bir gezi oldu. Geniş caddeleri, temiz sokakları ile ülkemizin de örnek alması gereken pek çok artısı var. Maalesef biraz da ekonomik sebeplerden ekim ayının sonunda gelmek zorunda kaldık ama bahar ve yaz aylarında çok daha güzel olacağını tahmin ediyorum. Umarım bu ülkeye ve bu güzel şehre tekrar gelmek nasip olur..

Posted by mesuttoker 13:28 Archived in Azerbaijan Tagged baku azerbaycan Comments (0)

Lübnan'ın Osmanlı Mirası Sayda - Lübnan

IMG_3131.JPG

Şehrin gezilecek yerlerinin başında eski çarşı geliyor. Taş duvarlar içerisinde ki bu dükkanlar sizi dışarının sıcağından da koruyor. Bu çarşının geçmişi 400 yıl önceye, Osmanlıya kadar uzanıyor. İçerisinde günümüzde pek göremeyeceğimiz el sanatlarını, ustaları icra ederken izleyebilirsiniz. Şehrin nüfusunun yüzde 70’ i müslüman. Selam verdiğimde ve İstanbul'dan geldiğimi söylediğimde yüzleri değişiyor. Pek anlaşamasak da arada söyledikleri türkçe kelimelerden iyi şeyler olduğunu anlıyorum. Kimi dedelerinin Filistinli olduğunu anlatmaya çalışıyor, kimi etraftaki hanları, dükkanları göstererek Osmanlı diyor. Milliyetçi biri olmamakla birlikte bu tarz sıcak karşılanmak insanın hoşuna gidiyor ama diğer taraftan 400 yıl kaldığımız bu topraklarda buranın insanlarıyla anlaşamamak, dahası sadece 50 yıllık manda yönetimi sonrası herkesin Fransızca konuştuğunu görmek biraz içinizi burkuyor.

Eski şehrin içerisinde kaybolmanız mümkün değil. Üst katlarda ikamet edenler olabiliyor ama zemin hizasındaki her yere girip çıkabilirsiniz. Bir selam vermeniz yeterli olacaktır. İnsanların güler yüzlü oluşları size cesaret verecek zaten. Yine yönünüzü denize verdiğinizde sol tarafta medreseyi bulacaksınız. Khan el Franj ya da kervansaray olarak da biliniyor.  Fotoğraf çekmek ve soluklanmak için güzel bir yer.

IMG_3124.JPG

Yürüyüşümüze devam edip sahile çıktığımızda, gözümüze çarpacak yegane güzellik Sayda Kalesi olacak. Kale haçlılar tarafından denizden gelecek tehlikelere karşı inşa edilmiş. Çok büyük bir kale olmadığını hemen göreceksiniz. Yirmi dakikada tamamı görülebilir. Giriş 2016 itibariyle yaklaşık 4 tl.

Gezilebilecek diğer bir nokta sabun müzesi. Giriş yaklaşık 10tl. Başka bir yerlerde nasıl yapıldığını görmediyseniz ilginç olabilir, ben pas geçiyorum.

Yemek için döner, tavuk ızgara bulabileceğiniz yaklaşık 10 tl'ye karnınızı doğurabileceğiniz yerlerin dışında, sahilde sıralanmış restoranlarda taze balık da yiyebilirsiniz. Beyrut’la kıyaslanmasa da bu restoranlarda da fiyatlar şehrin geri kalanına göre yüksek.

Beyrut'a son otobüs 2016 itibariyle akşam yedideydi. Kışa doğru daha erkene alınabileceğini dikkate alın derim. Burada kalınması durumunda taksilere yüksek bir tutar ödemek zorunda bakabilirsiniz. Fatima'yla birlikte ara sokaklara daldık, yerel esnafla sohbet ettik, eski şehrin meydanı sayılabilecek bir yerde kahvehanede çayımızı içtik. Fatima Lübnan'ı sevmekle birlikte buraya aşık olduğunu söylüyor. Gözlerindeki problemden dolayı erkenden dönmek zorunda kalıyor. Onu yolcu ettikten sonra ben gezime yalnız devam ediyorum.

IMG_3098.JPG

Osmanlının izlerini her yerde görmek mümkün. Fazla turist görmeyen bu kentte baştan avrupalı zannediliyorum. Ancak biraz konuşmaya çalışınca insanlar İstanbul'dan geldiğimi duyunca farklı davranmaya başlıyorlar. Sanırım tüm Lübnan'da en sıcak karşılandığım yer.

Her tarafta nargile dükkanları ve nargile içenler. İlginç olanı yaşını iyice almış teyzeler bile ev aralarında nargilelerini tüttürüyorlar. Ekim ayı olmasına rağmen hava çok sıcak. Güneş altında daha fazla durmak zor geliyor. Öğlen yemeği için döner dükkanına giriyorum. İçerisindeki sarımsaklı sos olmasa "bizim döner" diyeceğim ama değil. Sosu biraz ağır ama farklı bir tat katıyor.

Geri kalan zamanımı kalede geçiriyorum. Hafta içi benden başka birkaç genç var. Kalenin üst surlarına çıkıp şehri izliyorum.Sol tarafta modern şehrin görünüşü ile sağ taraftaki eski çarşının yüzlerce yıllık surları iç içe geçiyor. Orta doğunun farklı bir havası var. Güzel diyemeyeceğim ama farklı, garip bir tat bırakıyor.

IMG_3104.JPG

Biraz günümüze gelme zamanı. İnternet bulabileceğim bir alışveriş merkezine gidiyorum. Osmanlı kenti dediysem de Starbucks gelmiş, sağolsun bizi hiç bir yerde yalnız bırakmıyorlar. :)

Kahvemi içtikten sonra Beyrut'a geri dönüyorum. Yorgun olduğumdan geze için fazla takatım kalmadı. Hostelime dönüp dinlenmekten başka niyetim yok. Yarın Jounieh'ye gideceğim..

IMG_3081.JPG

Posted by mesuttoker 13:12 Archived in Lebanon Tagged saida lebonan Comments (0)

Azerbaycan Gobustan Turu

28.10.2016

IMG_3346.JPG

Bu yıl 28 ekimin yarım gün tatil olmasını fırsat bilerek, 2-3 günde gezilebilecek vizesiz bir yer ararken karşımıza Bakü fırsatı çıktı. Sadece 10 dolar ücret ödeyerek kapıda vizenizi alabiliyorsunuz. Ortalama 2 saat uzağımızda ve iklimi bizimkine benzer. Durum böyle olunca nereye gideceğimiz konusunda zorlanmadık.

Uçağımız 17:20’de kalkıp yerel saatle 20:40 gibi gecikmesiz olarak Baku’ye vardı. Uçaktan çıktığımızda pasaport kontrole doğru giderken oldukça güzel koridorları takip ediyoruz. Haydar Aliyev Hava Limanını beklediğimden güzel ve büyük buluyorum. Daha sonradan bu kadar büyük ve ihtişamlı olmasının sebebinin 2015’te yapılan gençlik olimpiyatları için olduğunu öğreniyorum.

Azerbaycan bizden vize istiyor. Ancak sağ olsunlar bizden normal ücretin yarısını alıyorlar. Vize için uzun bir kuyruk vardı. Bir görevli bize Türk olup olmadığımızı sordu ve bizi yeni açacakları vezneye alıp sizi bekletmeyelim dedi. Böylece kardeş ülkede ilk kardeşliklerini görmüş olduk.

2016 yıli itibariyle Azerbaycan vizesi için 10 USD ve pasaportuzun olması yeterli. Beş dakika içerisinde vizenizi alabilirsiniz. Ancak bu uygulama sadece hava limanından giriş yaptığınızda geçerli. Kara yoluyla yapılan girişler için Türkiye'deki kurumlardan vize alınması gerektiği unutulmamalı.

Ülkenin para birimi manat. 2016 itibariyle 1 manat yaklaşık 2 tl idi. Normalde hava limanından ayrılırken küçük bir meblağ bozdurulurak geri kalan nakit ihtiyaçlari için şehirde döviz bürolarının kullanılması önerilir. Burada biraz kural değişik. Şehir içerisinde sadece bankalarda para bozdurulabiliyor. O yüzden hafta sonu ziyaret ediyorsanız tüm paranızı hava limanından ayrılmadan bozdurmak isteyebilirsiniz.

Hava limanından şehir içi ulaşım için oldukça fazla seçenek var. Şehir merkezine olan uzaklık yaklaşık 25 km. Ben taksiyi kullandığımdan sadece o konuda bilgi verebileceğim. Hava limanı çıkışında pek çok kişi yanınıza gelip taksi isteyip istemediğinizi soracak. Onları pas geçip biraz ilerlerseniz Londra’dan anımsayacağımız, mor renginden dolayı yerli halkın “badilcan” dediği taksileri göreceksiniz. Neden bu şekli seçtiklerini bilmiyorum ama Çin üretimi olduğunu öğrendim. Oldukça yeni ve konforlular. İlk sorduğunuzda 30 manat, yaklaşık 60 tl istiyorlar. Ancak genellikle 15-20 manat arası fiyata anlaşıyorsunuz. Fiyatı Uberden kontrol ettiğimde de 15 manat bir fiyat çıkıyordu.

Baku’ye doğru yolculuğumuz yaklaşık 15 dakika sürüyor. Yolların genişliği, ışıl ışıl caddeler, düzgün akan trafik, geniş kaldırımlar ilk göze çarpanlar. Kalacağımız Hostel Azerilerin “icherşehir” ded ikleri sur içerisinde. Daha sonradan oldukça merkezi bir yer seçtiğimizi anlıyorum. Aileye ait küçük bir evin üst katına bir kaç ranza atılıp bir yatakhaneye çevirilmiş. Geceliğine 20 manat yaklaşık 10 dolar veriyoruz. Yarın Gobustan turuna katılacağımız için erkenden yatıyoruz.

Sabah 9 gibi internetten tanıştığım günlük tur yapan Bakü'lü arkadaşla buluşmak için hostelden ayrılıyoruz. Kahvaltı için pastane tarzı bir mekana uğruyoruz. Neredeyse hiç bir farklılık yok. Açma, simit gibi benzer isimler ve tatlar görüyoruz. Biraz daha yöresel olduğunu düşündüğümüz hamur işlerini de alarak Gobustan'a doğru yolumuza koyuluyoruz.
IMG_3430.JPG

Gobustan'a gelirken yol kenarında pek çok petrol çıkarmak için kurulmuş eski kuyular görüyoruz. Rehberimiz pek çoğunun tükendiğini, verimli olmadıklarını, petrolün çoğunun Hazar’dan çıkarıldığını belirtiyor.

Yol boyunca üzeri çeşitli desenlerle işlemeli yüksek duvarlar bizi takip ediyor. Baku’den uzaklaştıkça yollar geniş ve kaliteli bir şekilde uzanırken, evler ve şehirler fakirleşiyor. Şehir merkezinde görmediğimiz çöpler görünür olmaya başlıyor. Evler için gösterilen özen, sokaklar için gösterilmemiş, çamura batmadan yürümek imkansız. Bir saat yol boyunca petrol kuyuları, petrolle ilgili fabrikalar, devlete ait petrol platform yapım tersaneleri bizi takip ediyor. Pek çoğunun devlet, bazısının da çok uluslu büyük petrol şirketlerine ait olduğunu öğreniyoruz. Burada yaşayanlar için petrol her şey demek.

Turizmin fazla gelişmediği Azerbaycan'da günü birlik tur çeşitleri çok sınırlı. Bunlar içerisinde içlerinde vazgeçilmez olanı Gobustan turu. Gobustan Bakü merkeze yaklaşık 60 km uzaklıkta bir kasaba. Özelliği ise ilk çağlarda yaşamış insanlara ait mağaralar ve mağaraların duvarlarına yapılmış çizimler. 

UNESCO tarafından da koruma altına alınmış bu bölgede bir adet müze, gezi yolları, seyir terası ve çay içip dinlenebileceğiniz bir kafe bulunuyor. Müze, yürüyüş yolu ve izleme terası dahil tamamını bir saatte gezmek mümkün. Müzede sergilenenleri daha önce pek çok müzede görmüş olmanız muhtemel ancak mağaralar ve duvarlarına yapılmış çizimler her zaman karşılaşılabilecek türden değil.

Buradan sonra yine buraya fazla uzak olmayan, çamur volkanlarını görmek üzere yola çıkıyoruz. Çamur volkanı denen fenomen, petrol, doğal gaz yatakları üzerinde görülen, metan gazının yüzeye yol bulduğu ve yüzeye çıkarken sıvı bir kül halini aldığı tepecikler şeklinde oluşumlar. Dünya üzerindeki oluşumların yarısının bu bölgede olduğu düşünülüyormuş.

IMG_3456.JPG

Ancak biz bu geziyi son birkaç gündür yağmur yağması sonucu, o bölgeye giden toprak yolların araç geçişine izin vermemesi sonucu yapamadık. Aracımızla uzunca bir süre geri giderek dönmek zorunda kaldık. Rehberimizin de beklemediği bir durum olacak ki sadece taksi ücretini alıp, geri kalan tur için ücret istemedi ve telafi etmek için şehir içerisinde de bize eşlik etti.

Dönüş yolunda uğranması gereken mekanlardan birisi de Bibiheybet Mescidi. Bakü'ye 6 km mesafede bulunuyor. Minarelerinin şeklinden İran dönemine ait olduğunu hemen belli ediyor. İmam Cafer’in kızlarından Hakime Hanım'in burada vefat edip defnedildiği düşünülüyormuş. Cami aslında 1930’larda Sovyet rejimi altında tamamen yıkılmış. Daha sonra 1998 yılında aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiş.

Caminin içerisine girdiğinizde Şii mezhebinin yansımalarını görmek mümkün. Ancak türbeyi ziyaret edenlerin “aşırı ilgilerini” de garipsememek mümkün değil. Yarım günümüzü Gobustan'da geçirdikten sonra şehre dönüp güzel bir yemek yiyoruz. Öğleden sonra "ichersehir"i dolaşmaya devam edeceğiz..

Posted by mesuttoker 12:24 Archived in Azerbaijan Tagged baku gobustan azerbaycan Comments (0)

Petra Gezi Rehberi

Petra - Ürdün


View Jordan on mesuttoker's travel map.

Dünyanın yeni yedi harikasından biri olan Petra Antik Kenti bu ünvanını sonuna kadar hak ediyor. Buraya gelmeden önce daha önce pek çok antik kent görmüş olmanın verdiği güvenle biraz abartıldığını düşünmüştüm. Ancak geldikten sonra burasının farklı olduğunu anlamış bulunuyorum. Her ne kadar kelimelerle ifade etmeye çalışacak olsam da kendi gözlerinizle görüp, o dokuyu hissetmenizle elde edebileceğinizin yanına bile yaklaşmayacağına eminim. O yüzden varsa ön yargılarınızı bir kenara koyup, yanı başımızdaki bu efsaneyi sizler de kendi başınıza deneyimleyin.

“Okumuş insanın görmesi gereken beş şehir: Petra, Antakya, Palmira, Efes ve İskenderiye… İstanbul bile bu şehirlerden sonra ortaya çıkmıştır.”

Bir Ömür Nasıl Yaşanır? - İlber Ortaylı

ahmad-qaisieh-mYEqvgcY1G4-unsplash.jpg

Petra’nın Tarihi?

İşe temelinden başlayalım; Petra'nın tarihinden. İlk insan izleri İsa'dan önce 7000'lere kadar gidiyor. Ancak şehirleşme için İsa'dan önce 700'lü yıllara gelmemiz gerekiyor.

Bu bölgeyi ilk keşfeden, o zamanlar sürülerini çöllerde dolaştıran Bedeviler. Develerini, keçilerini çöllere sürüp, biraz yeşillik biraz da su bulduklarında çadırlarını oraya kuruyor ve bir sonraki yaylaklarına geçiyorlar. Burasıyla ilk ilişkilendirilen kavimde, Bedevilerin bir kolu olan Nebatiler. Bu coğrafya yüzlerce yıl boyunca bu kavim ile birlikte anılacak. 500-600 yıl boyunca bu coğrafyaya hakim olan Nebatiler, en şaaşalı günlerini 4.Aretas zamanında ulaşıyorlar ve şehirde yaşayanlar 30 binleri geçiyor.

Petra kelimesinin Nebatilerden gelmediğini tahmin etmişsinizdir. İlk kayıtlar buraya "Sela" dendiğini gösteriyormuş yine de elde pek bir kanıt bulunmuyor. Ancak milattan önce 1. yüzyıllarda Roma akınları buraya ulaşınca, kentin kayalarla çevrili doğal yapısına binaen, kaya anlamındaki "Petra" şehrin bilinen adını almasını sağlıyor.

Milattan sonra 300'lerden itibaren Roma etkisi kendisini iyice hissettirmeye başlıyor ve ticaret yolu üzerindeki konumu ve kayalarla çevrili doğal koruma sağlayan yapısı şehrin önemini arttırıyor ve altın çağlarının başlangıcı oluyor. Bu parlak dönem, son Suriye savaşında duyduğumuz, ticaret yollarının yeni kavşağı olan "Palmira" kenti önem kazanmaya başlayana kadar sürüyor. Detaylara fazla girmeyeceğiz ama şehrin altın çağlarını yaşadığı bir kaç yüzyıl, pek çok tarihi yapının, yolların, tiyatroların, sarayların yükseldiği, inşa edildiği dönem oluyor.

Altın çağın sonu ise depremlerle başlıyor. Milattan sonra 3. yüz yıllarda ciddi bir depremin getirdiği yıkım ile beraber en kötüsü de su yollarının değişmesine neden oluyor ve şehir yavaş yavaş eski önemini kaybetmeye başlıyor.

Milattan sonra 700'lerde şehir terk ediliyor ve unutulmaya yüz tutuyor. Neredeyse bin yıl böyle geçip artık efsanelere konu olmaya başlıyor. Taki tahmin ettiğiniz gibi Avrupa'dan bir kaşif gelip onu bulana kadar. 1800'lern başında İsviçreli seyyah Burckhardt bu bölgeye geliyor, önce müslüman oluyor, sonra bölgeyi dolaşmaya başlıyor ve yerli kabilelerde Petra efsanesini işitmeye başlıyor, sonra da Avrupa'lı dostlarına buradan bahsediyor. 1900'lerde başlayan kazılarla kent yeniden gün yüzüne çıkarılıyor.

Ne zaman ziyaret edilmeli?

Petra Antik Kentini ziyaret için en uygun dönemler hangileri? Gelmeden önce nelere dikkat etmeliyiz? Hangi ulaşım metotları kullanılabilir gibi genel sorularımıza aşağıdaki rehberlerimizden ulaşabilirsiniz.

Ürdün Gezi Rehberi

Petra Ürdün’ün orta kesimlerinde bulunuyor ve dolayısıyla denize ve suya ulaşımı yok. Bu yüzden karasal iklimin sert etkisi altında. Yaz ayları dayanılmaz sıcaklıklara maruz kalabilirken, kış ayları serin, ani su baskınları ve sürekli sert rüzgarları olabiliyor. O yüzden ziyaret için en güzel dönemler Nisan-Mayıs arası ilk bahar dönemi ile, havaların yavaştan serinlediği Eylül sonu ve Ekim ayını içeren son bahar dönemi. Ancak yine de Mart ve Kasım ayları biraz da şansınıza bağlı olarak gezi için güzel aylar. Olumsuz yönleri ani bastıran yağmurlar, serin akşamlar ve rüzgar olarak sayılabilir.


Petra Ulaşım?

Amman’dan ve Akabe’den Petra’ya nasıl ulaşım sağlanabilir? Ürdün’de günlük araç kiralama ücretleri ne kadar? Hangi ulaşım türünü seçmeliyiz?

Petra Antik Kenti Wadi Musa kentinin hemen dışında bulunuyor. Dolayısıyla ilk önce bulunduğunuz yerden Wadi Musa’ya gelmeniz gerekiyor. Ürdün küçük bir ülke ve ülkenin gezilecek yerleri kuzeyden güneye doğru uzanıyor. Ülkeye gelen turistler genellikle Kuzey’deki başkent Amman ya da İsrail sınırından, Güney’de ise Akabe ya da Akabe’deki İsrail sınırından giriş yapıyorlar.

Muhtemelen siz de ya Amman üzerinden, ya da Akabe’den kuzeye doğru rotayı takip ederek Petra’ya ulaşabileceksiniz. Rota önerilerimiz için şuradaki yazımıza göz atabilirsiniz. Eğer ülkeye Amman’dan giriş yaptıysanız, araç kiralayarak, taksilerle, minibüslerle ve ülkenin tek büyük otobüs firması olan Jett Otobüsleri ile ulaşım sağlayabilirsiniz. Amman’dan Petra Antik Kentinin bulunduğu Wadi Musa kasabası yaklaşık 250.km uzaklıkta ve aracınızla 3-4 saatte ulaşılabiliyor. Yol çölün de etkisiyle oldukça düz ve konforlu sayılır. Kendi aracınızla süre 2-3 saate düşebilir.

3-4 kişi seyahat ediyorsanız araç kiralamak bu pahalı ülkede en ekonomik ulaşım metodu. Suudi Arabistan’a yakınlığı dolayısıyla yakıt çok pahalı değil, litresi yazı tarihi itibariyle 4-5 TL arasındaydı. Günlük araç ücretleri de 40-50-USD aralığından başlıyor. Eğer taksi ya da özel şoförlü araç kiralayacaksanız 15-20 USD daha fazla vermeniz gerekecektir.

Diğer bir alternatif olan minibüsler en ucuz yöntem olmakla birlikte, belirli hareket saatleri olmadığından en son düşünülecek yöntem olmalı. Özellikle kısıtlı zamanınız ve belirli bir planınız varsa diğer alternatiflere yönelmenizi öneriyorum. Minibüsler dolmadan hareket etmiyor, farklı noktalara sapabiliyor, dolayısıyla varış saatinizi kestiremeyebiliyorsunuz ve gününüzü yolda geçirmek zorunda kalabilirsiniz.

Yine oldukça ekonomik ve güvenilebilir diğer bir yöntem Jett Otobüsleri. Amman’dan yazı tarihi itibariyle günde sadece bir sefer mevcut, sabahları saat 06:30’da. 10-10:30 gibi Petra’ya varılıyor. Yine Akabe veya Wadi Rum yönünden geliyor iseniz bu firmadan sefer bulmanız mümkün. Eğer seyahat planınız sabit ise internet üzerinden gidiş-dönüş biletlerinizi erkenden almanız mümkün. Ayrıca şehirlerin genellikle merkezinde bulunan ofislerinden de biletlerinizi nakit karşılığı alabilirsiniz. Ancak elden bilet almayı düşünüyor iseniz bir gün önceden almanız tavsiye ediliyor. Yüksek sezonlarda erkenden tükenebiliyor. Eğer internet üzerinden tüm biletlerin satıldığını görseniz bile, sabah otobüsün kalkış alanlarına gitmeyi ihmal etmeyin, ek seferler olabiliyor veya sizi diğer gezginlerle aynı araçlara koyarak Petra’ya bir şekilde ulaştırıyorlar.

Giriş Ücretleri? Petra’ya Ne Kadar Süre Ayrılmalı?

Petra Antik Kentine giriş ücretleri ne kadar? Kaç günlük bilet almalıyız?

Petra antik kentine biletlerini almak için 2 yöntemimiz var. Antik Kent girişinde bulunan gişelerden veya Jordan Pass kartı ile internet üzerinden. Girişte almak isterseniz bazı dönem ve günlerde uzun kuyruklar olabiliyor ancak Jordan Pass alsanız bile, yine benzer bir kuyruğa girmeniz ve biletinizi onaylatmanızı istiyorlar. 2019 yılı itibariyle giriş fiyatlarına şu adresten ulaşabilirsiniz.

Ücret gün sayısına göre farklılaştırılmış durumda. Tek gün 50 JOD, 2 gün için 55 JOD 3 gün içinse 60 JOD talep ediliyor. Zamanınız kısıtlı ise 1 gün yeterli olmakla birlikte en az 2 gün kalmanızı öneriyoruz. Alan sabah 6:30 da açılıyor, son giriş saati yazın 17:00, kışın ise 16:00. Bu saatlerde güneş batıyor zaten, çıkmanız için ise bir saat sınırı yok.

Jordan Pass ise bizdeki müze kart benzeri, 40'tan fazla mekanda kullanabileceğiniz bir kart. Normalde bu kart içersine 40 JOD değerinde vize ücreti de dahil olduğundan Türk ve Arap değilseniz mutlaka almanız gereken bir kart. Çünkü yaklaşık 50 USD değerindeki vize ücreti bedavaya geliyor. Arap ülkeleri ve Türkiye ise istisna bir durum, bizden ülkeye girişte vize ücreti alınmıyor. Dolayısıyla pek müze gezen biri değilseniz, Petra biletlerini gişeden alırsanız 20 USD civarı tasarruf etmiş oluyorsunuz.


Petra Rota ve Kent Haritası

20191117_120612.jpg

Petra’yı gezmek için hangi rotaları takip etmeliyiz? Öne çıkan noktaları hangileri? Yürüyüş yollarının uzunluğu ve zorluğu nedir?

Petra'yı gezmek için takip edebileceğiniz bir birinden farklı uzunluklarda ve zorluklarda yürüyüş yolları olmakla birlikte, ana yürüyüş yolu müzenin bulunduğu yerden başlayıp 8 km devam ederek "Manastır"da son buluyor. Turistlerin pek çoğu, temel görülmesi gereken yerler bu yol üzerinde olduğundan ve görece iniş-çıkış gerektirmeyen, her yaş ve kondisyonda kişiye hitap eden bir rota olduğundan bu yolu takip eder. Aşağıda yürüyüş yollarını Ana Yürüyüş Yolu ve Diğer Yürüyüş Yolları olarak ayrı olarak anlatacağız.

Ana Yürüyüş Yolu (8 Km-Kolay Parkur)

Antik kentin girişinde bulunan Ziyaretçi Merkezinden başlayıp, 8 Km sonunda Manastır'da biten yoldur. Yukarıdaki haritada detaylarını bulabileceğiniz yol, genç,yaşlı, sporcu, engelli fark etmeksizin herkesin kolaylıkla gezebileceği bir yürüyüş yoludur. Petra'ya gelenlerin çok büyük bir kısmı bu yolun tamamını bile görmeden gezilerini tamamlayıp geri dönerler. Süreniz kısıtlı ise veya yürümenizi engelleyen durumlarınız mevcutsa bu yolu bitirdiğinizde, Petra Antik Kentinin çok büyük bir kısmını gördüğünüzü söyleyebilirsiniz. Ancak hakkıyla gezmek ve daha fazla zevk almak için en az 2, mümkünse 3 gününüzü ayırmanızı tavsiye ederiz.

Ziyaretçi Merkezi - Müze

Petra Antik Kentinin girişinde tur otobüslerinin park edebileceği bir garaj, müze, çeşitli hediyelik eşya satın alabileceğimiz dükkanlar, giriş biletlerimizi ve el rehberlerimizi alabileceğimiz yerler ile birlikte, içeride bizi bekleyen şeylerin kısa bir özetini görebileceğiniz bir ziyaretçi merkezi bulunuyor.

Ürdün'e gelmeden önce Jordan Pass almış bile olsanız, biletlerin kağıt çıktısını alıp onaylatmanız gerekiyor. Girişte biletlerimize damga vurulduktan sonra Kentin ana girişi olan "Siq"e gelebilmek için yaklaşık 800 metrelik bir yürüyüş yapıyoruz. Dilerseniz bu bölümü bir miktar bahşiş karşılığı at sırtında da geçmeniz mümkün.

Siq (Kanyon)

Burası girişten sonraki ilk durağımız ve Petra'daki en etkileyici yerlerden biri. 1.2 km uzunluğunda, kayaların yerden yüksekliği 200 metreyi bulabiliyor. Her ne kadar kanyon olarak yazsak da, teknik olarak sular tarafından oyularak değil de tektonik hareketler sonunda oluştuğundan kanyon değil. Buradan antik kentin içlerine doğru yola çıkacağız ve kanyonun sonunda bizi meşhur "Hazine" karşılayacak.

İpucu; Yaz döneminde sabah 7, kış döneminde 8 gibi hava aydınlanıyor. Gün doğumu fotoğrafları çekmek istiyorsanız bu saatlerde girişte olmalısınız. Ayrıca sabah saatleri en az kalabalık olan saatler, fotoğraf çekmek için de en ideal zamanlar.

Antik kentin giriş ve çıkışları bu kanyondan yapılıyor ancak tek giriş ve çıkış noktası burası değil. İnternet'ten Wadi Muthlim diye aratabilirsiniz, farklı bir nokta daha var, ancak sonbahar ve kış aylarında ani sel baskınlarına karşı kapalı olabiliyormuş, benim bulunduğum dönemde kapalıydı.

Hazine (Treasury)

Hazine, Siq'in bitişinde aniden karşımıza çıkıyor. Burası internette Petra diye arattığınızda karşınıza ilk çıkan yer. Gezginlerin Petra'ya aşık oldukları en önemli yerlerden biri.

20191117_173923.jpg

Burası aslında Nebati Krallarından 3. Aretas'ın mezarı, Hazine nereden geliyor derseniz Firavun Krallarından biri İsraillilerden kaçarken hazinelerini burada saklamış, isminin oradan geldiği söyleniyor.

İpucu; Hazineyi karşınıza aldığınızda sağ tarafınızda insanların yukarılara doğru tırmandıklarını göreceksiniz. Yaklaşık 150-200 metrelik bir tırmanış sonrası Hazine'yi yukarından görebileceğiniz bir noktaya ulaşabilirsiniz. 3,5 Km'lik bir yürüyüşü göze alırsanız da daha da yüksek bir noktaya ulaşabilirsiniz (Al Kubta Yolu)

Mezarlar Yolu (Street Of Facades)

Hazine ile Tiyatro arasında yaklaşık 40 mezarlıktan oluşan 100-200 metre kadar süren bir geçit.

Tiyatro

Bölgede Roma yapısı olmayan tek tiyatroymuş. 2000 yıl önce inşa edilmiş, aslında kayalara kazınmış demek daha doğru olur. Tek parça ve koltuklar, sahne, krallara ait bölümlerin tamamı kayalara oyularak yapılmış. 8000 kişi kapasiteli tiyatronun büyüklüğü, tüm şehrin 30000 kişi olduğu düşünüldüğünde daha iyi anlaşılıyor.

İpucu; Daha sonra anlatacağımız Kurban Tepesi Yolu'ndan tiyatroyu üst bir noktadan görmek mümkün.

Kraliyet Mezarları (Royal Tombs)

Antik kentteki en büyük mezarlıklar burada bulunuyor. Vadinin ikiye ayrıldığı bir noktada bulunuyor. Merdivenleri tırmanarak yüksek noktadaki mezarlara ulaşmak mümkün. Bugün için mezar olarak niteleyebileceğimiz bir şey kalmadığını da söylemek lazım.

İpucu; Hazine'yi daha yüksek bir noktadan görebileceğimiz Al Kubta Yolu'nun başlangıcı burada.

Kolonlu Cadde

Tiyatro'nun aşağısında, Kraliyet Mezarlarının tam karşısında Roma şehirlerinin klasik yapıları bizi karşılıyor. Burası Kraliyet Sarayının, çeşitli dini mekanların, han ve hamamların, büyük bir meydan ve meydanın ortasında büyük bir havuzun bulunduğu alan. Şehrin merkezi burasıymış.

Manastır

Şehir merkezi bittiğinde, Basin Restorantı göreceksiniz. Restoranın içinden devam ederseniz, etrafınızdaki tarihi eserlerin bittiğini, yolun dikleşmeye başladığını göreceksiniz. Belli belirsiz işaretler de mevcut.

Manastır bu yolun en çok kondisyon gerektiren kısmı. Yaklaşık 800 basamak çıkmanız gerekiyor. Ancak zirvede sizi bekleyen Manastır ve dağların ardında kalan İsrail sınırının görüntüsü için çıkmaya değer.

Manastır Hazine'yi andırıyor, o da bir mezar aslında ama biraz daha büyüğü. Manastır'ın ilerisinde yüksek tepelerde gözlem yerleri var. Buralardan dağların ardındaki İsrail sınırını izleyebilir, çay kahve içebilirsiniz.

Diğer Yürüyüş Yolları

Petra Antik Kenti'nde 8 km uzunluğundaki ana yol dışında toplam uzunluğu 40 km'ye yaklaşan yürüyüş yolları var. Uzunlukları ve zorluk derecelerine göre kısaca özetlemek gerekirse;

Al Kubta Yolu (3,5 Km-Zor Parkur)

Kraliyet Mezar'ları bölgesinden başlayarak yaklaşık 3,5 km'lik bir yürüyüş yolu. Yukarıdaki haritada yeşil ile işaretlenmiş oalrak görüyorsunuz. İlk yarısı oldukça dik taş basamaklardan oluşuyor. Son kısmı ise yorucu olmayan bir şekilde aşağıya inmeye başlıyorsunuz. Bu yolun en güzel tarafı Hazine'yi çok yukarıdan görebileceğiniz bir yerde bitiyor olması. Bittiği yerde isterseniz kafede soluklanıp güzel manzaranın tadını çıkarabilirsiniz.

Kurban Tepesi Yolu (High Place of Sacriface-3 Km-Zor Parkur)

Haritada turuncu olarak gördüğünüz yol. Başlangıç noktası Hazine ile Tiyatro arasından, başlangıç noktasında 2 tane kafe göreceksiniz, oradan başlayabilirsiniz. Yukarılara çıkıldıkça taş basamaklar kaybolmaya başlıyor, işaretler belirsizleşiyor, kaybolmazsınız ama yolunuz uzar. Zirve için yol seçmeniz gerektiğinde sağ tarafa doğru gitmeye çalışın.

İpucu; Dönüş için aynı yolu kullanmanız gerekmiyor. Google Maps'te görünmüyor ama Maps.me indirirseniz farklı patikalardan dönebildiğini görebilirsiniz.

Ad-Deir Yolu (Manastır-2,5 Km-Zor Parkur)

Yukarıda detaylı olarak anlattığımız yaklaşık 800 basamaklı bir çıkıştan sonra ulaşabileceğiniz oldukça zorlu bir yürüyüş yolu.

Um Al Biyara Yolu (4 Km-Zor Parkur)

Özellikle güzel dağ manzaraları için takip edebileceğiniz bir yol.

Cebel Harun Yolu (7,5 Km-Zor Parkur)

En uzun rotalardan biri, gidiş-dönüş 5-6 saatinizi alacaktır. Süreniz kısıtlı ise atlayabilirsiniz.

Sabra Yolu (10 Km-Orta Zor Parkur)

Daha önce Petra'yı gördüyseniz önerebileceğimiz çok daha uzun bir rota. Bir tam gün ayrılmalı.

Al Madras Yolu (1,5 Km-Orta Zor Parkur)

Petra Konaklama ve Wadi Musa Yapılacaklar?

Petra’yı ziyaret etmek için nerede konaklayabiliriz? Ücretler ve olanaklar nelerdir?

Wadi Musa çok küçük bir kasaba. Petra olmasa bugünkü büyüklüğüne ulaşıp ulaşamayacağı bile şüpheli bence. Güneş yazın 5, kışın 4 gibi batıyor. Genellikle 6-7'den sonra hayat duruyor. Gidebileceğiniz bir kaç restoran ve nargile kafeden başka mekan bulmanız zor.

Antik kente yakın Movenpick gibi kaliteli oteller mevcut. Daha ucuz bir yerler arıyorsanız 10-15 dakika dik yollardan yürümeniz gerekecek. Merkezi yerlerde, otel restoranlarında normal bir akşam yemeği15-20 USD civarı, biraz daha az turistik yerlerde döner, kebap vb satan yerler var. 5-10 USD'ye karın doyurmak mümkün.

Petra’dan Sonraki Durak?

Petra’dan sonra nereye gidebiliriz? Bir sonraki durağımız neresi olmalı?

Seyahatinize Amman'dan başladıysanız bir sonraki durağınız yakınkonumu ile Wadi Rum olmalı ve en azından iki gün ayırmalısınız. Yolculuğunuza güneyden başladıysanız ve arabanızla geziyorsanız Ölü Deniz bir sonraki destinasyonunuz olabilir. Toplu taşıma kullanıyorsanız pek seçeneğiniz yok, yine önce Amman'a gitmeli ve oradan dilerseniz Ölü Deniz'e ya da tarihi Ürdün için kuzey kentlerine geçebilirsiniz.

Posted by mesuttoker 12:03 Archived in Jordan Tagged jordan petra Comments (0)

(Entries 46 - 50 of 50) « Page .. 5 6 7 8 9 [10]